316- lucia de b. (2014) - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

316- lucia de b. (2014)




böyle olaylar ekseriyetle bazı üçüncü dünya ülkelerinde olur sanırdık, düşünürdük, bilirdik. amerika gibi kapitalist ülkelerde meydana gelen münferit bazı olaylarda da tazminatın dibi bulunurdu. ama bu örnek olayda sorumlular kuru bir özürle paçayı kurtarırken, insan hakkı diye inleyen ve dünyayı inleten sözüm ona avrupa’nın göbeğinde bir hemşire, bir kısım egemenler egemenliğine devam etsin, iş bilmez bürokratların hatalarının üstü kapansın, bir kaç kıskanç ve haset aşüftenin egosu tatmin olsun, ihtirasları bastırılsın ve kamuoyuna da aradığı günah keçisi sunulsun diye kurban ediliyor.


oysa kendi işinde gücünde olan, iddianın aksine bebek yaşlı ayrımı yapmadan insan seven bir insan olarak kıçı başı ayrı oynayan kalabalığın arasına pek karışmadığı için, mini etek giydiği için, geçmişte adli bir kaydı olduğu için “sistem”e tam anlamıyla yem edilir. bir süre sonra bu haltı yiyenlerden biri tarafından hata anlaşılır ama bu kez de bürokrasiye yenilir.


olayın merkezinde neredeyse her lafına biz amerika'dayken diye başlayan savcı yardımcısı judith vardır. amerika'daki seri katil olaylarından fazlaca etkilenip hüsnü zan ile lucia’nın hayatını tam anlamıyla kaydırmıştır. (aslında buraya argosu daha güzel oturuyor ama onların seviyesine inmeyelim şimdi)
güzel judith hatasını anladığında ise sistem ve bürokrasi çarkları lucia’yı çoktan kıyma etmeye başlamıştır.
şimdi hatadan dönmek, özür dilemek fazilet olsa ne olur olmasa ne olur?
ve o meşhum soru; geç gelen adalet gerçekten adalet midir? 

insanlık alemi şimdilerde korkunç bir hızla ilerleyen bu yapay zeka dünyası acaba ilerde başımıza dert olur mu, kendi ellerimizle yeni terminatörler mi üretiyoruz diye tartışadursun yüzyıllardır değişik isimler altında  zayıfın, mağdurun ve masumun ebesini belleyen oligarkların, derebeylerin, dokunulmazların, mutlu azınlıkların ve havarisinin kurduğu SİSTEM in öğüttüklerinin yanında yapay zekanınkiler sayılmamalı diye düşündüm bu filmi izlerken, bilmem siz neler düşünürsünüz?