ekimin yirmi ikisi. sabah 06:45. hava hala zifiri karanlık. muktedirlerin dokuz yıl evvel tasarruf adıyla bize hediye eylediği ileri saat uygulanası tam gaz ilerliyor. biz bir otobüs dolusu insan, yarı uykulu gözlerle umut yolculuğuna çıkmış göçmenler gibiyiz yine. pek konuşmuyoruz. uyumak istiyoruz lakin dertlerimiz uyutmuyor. helalleşmek istiyoruz. günahımız çok. bir garip hallerde karanlığın kalbine gidiyoruz. ama bu şarkıları diyorum yasaklasakda mı saklasak diyorum. çünkü niye; gülağa memmedov diye bir abi şu an ciğerlerime dikenli teli dolayp dolayıp çekiyor. dolayıp dolayıp çekiyor. derdimize dert katıyor. üstüne bir de eski mahallemden geçiyorum. ileri demokrasiye, ileri saate falan alışılıyor da insan eski özlemlere alışamıyor. her şarkıda, her kokuda ayrı bir yanı sızlıyor.
bir otobüs dolusu insan şimdi ve sanki benimle birlikte gülağa dinliyor. öyle üzgünüz. öyle kederliyiz. serin ve rüzgarlı bir ekim akşamüstü sevgilimiz küsüp gitmiş gibi hüzünlüyüz. ayaktakiler ve oturanlar ve şoför dahil yaklaşık iki düzine insan öyle düşünceli, öyle sessiz sadece yorgun otobüsün tıslamalarını dinleyerek yol alıyoruz. kış gecelerinin uzun ve karanlık olduğunu bilirdik de ya bu sabahlara ne demeli?
.