art on’a ilk gidişimdi. rezidanslar ve lüks mağazalar eşliğinde tarlabaşı’nın eşiğine bir yaşam platosu kurmuşlar. doğrusu, kendimi yalan dünya ya da jet sosyete dizisinde gibi hissettim. çünkü her şey gerçek olamayacak kadar ruhsuz, yapay ve kapitalist bir zevkle düzenlenmişti. son derece zengin görüntüsüne rağmen beni pek cezbetmedi. çünkü hayat, galata’da içtiğimiz muhteşem çaydaydı. yanına katık ettiğimiz simitteydi. dahası samimi iki kelam edebildiğimiz esnafla muhabbetteydi. çıkarken mekan sahibine "ustam çok teşekkür ederim. çayın on numaraydı" dedim. çünkü gerçekten öyleydi. adam o kadar mutlu oldu ki parayı geri verecek sandım. koşarak uzaklaştık. galata'ya yolu düşenler, kuleye çıkarken solda meşhur galata börekçisini ihmal etmeyin. bu kıyağımı da unutmayın!
platoya dönelim.
böyle sözde modern ve ama samimiyetten uzak, ruhsuz ticarethane komünlerinde son derece huzursuz ve huysuz olurum. neyse ki bilader yanımdaydı. bir de işte her ne kadar nuri bilge'ci olsam da sinemasını ve fotoğraflarımı takdir ettiğim zeki demirkubuz gerçeği vardı.
platoya dönelim.
böyle sözde modern ve ama samimiyetten uzak, ruhsuz ticarethane komünlerinde son derece huzursuz ve huysuz olurum. neyse ki bilader yanımdaydı. bir de işte her ne kadar nuri bilge'ci olsam da sinemasını ve fotoğraflarımı takdir ettiğim zeki demirkubuz gerçeği vardı.
önce bir güzel sergiyi gezdik. fotoğraflara bayıldım bir kere. abi resmen yalnızlığın şiirini yazmış fotoğraflarıyla. iki turdan sonra aç karnımızı doyurmaya gittik. döndüğümüzde minicik salon tıka basaydı. oturmayı geçtim ayakta zar zor yer bulduk. yeni açık tribününde beşiktaş maçını izler gibi zeki abi’yi izledik bir saat kadar. bir ara arkadaşın biri ayağa kalktı ve kartondan yapılma taburesini bana verdi. kulağım konuşmacıda, gözlerim ayakkabılarda takıldım bir süre. zeki abi kendi gözünden ve kalbinden hayatı ile fotoğrafı nasıl match ettiğini anlattı. bazen güldü ve güldürdü. bazen dağıldı. çünkü kendi deyimiyle çabuk sıkılan bir adammış. videolar dahil ilk kez bir söyleşisini dinledim. belli. adam çok dolu. ama ve lakin onları söze bulayıp karşıya iletirken bazen kopukluklar oldu. sözle aktarım konusunda sinema ve fotoğrafta olduğu gibi pek başarılı değildi ne yazık ki. anlatırken ilgi ve odak dağılabiliyor. hem kendinin, hem dinleyenin. ama samimiydi. bu mühimdi. bizi oraya getiren de orada tutan da bu içtenlikti zaten.
son tahlilde doyurucu bir hafta sonu etkinliği oldu. yine olsa yine yapardık değil mi bilader?
son tahlilde doyurucu bir hafta sonu etkinliği oldu. yine olsa yine yapardık değil mi bilader?
.