253- garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

253- garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar


istiklal marşının (okullarda ya da maçlarda söylenen kıtaları hariç) hepsini ezbere bilmem. ama başlıktaki gibi bazı dizeleri zaman zaman zihnimi yoklar. bugün de işte bostancı parseller hattında oturmuş tren beklerken bu dize vurdu. 

elbette sadece tren beklemiyordum. her zamanki gibi kafamdaki düşünce dalgalarıyla boğuşuyordum. sanırım en çok yaz ataletinden sonbahar-kış ataletine geçişimi düşünüyordum. gitmek istediğim yerlere gitmemi, okumak istediklerimi okumamı engelleyen zihinsel yorgunluğumu nasıl iyi edebilirdim. sadece parkta yürüyüşler, ayda bir kadıköy fotoğraf gezmeleri derdime çare olmuyordu. üstüne bir de kendimi açıklama çabaları iyice yoruyordu. misal mesai bitimine bir kaç saat kala telefonla arayan arkadaşlarıma “evdeyim” dediğimde onların hafif kıskançlık sosuna batırılmış “ooo emekliliğinin tadını çıkarıyorsun demek” serzenişini hak etmediğimi açıklamaya çalışıyorum zavallıca. oysa ve çünkü; 1-tam emekli olmuş değilim. yarı zamanlı da olsa hala patron ağız kokusu ve tribi çekiyorum. 2-ahdım var 100 yaşıma kadar emekli olmayacağım.(amin) 3-bu coğrafyada emekli olup da tadını çıkaran bir kesim varsa onlar da SÜPER emekli milletvekilleridir. dördüncüsü; bunu söylemek istemiyorum. çünkü fena halde küfür ve argo içeriyor. o yüzden içimde patlasın pek çok şey gibi. 

ama şimdi işin ironik yahut trajikomik yanı şu ki; bana emeklilik lezzetini tarifleyen arkadaşımı ziyarete gidiyorum. çok ciddiye aldığımız hayat böyle bir şey işte ibrahim. o yüzden çok da şey yapmamak lazım…


zoe wees - kontrol