bükülüyor zaman - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bükülüyor zaman




galiba ve her anlamıyla  anneme çekmişim sevgili ibrahim. kolesterol tahlilimin hemen ardından poliklinik karşısındaki pastaneye koşup iki poğaça hüpletince bunu daha iyi anladım.
kendimi bildim bileli ülser dahil midenin 50 çeşit hastalığına sahip annem her turşu, kızartma vb yeme mevzularında tüm şerh düşmelerimize “amaan oğlum zaten ölmeyecek miyiz şu kadarlık keyfi çok görmeyin” tiradıyla iştahını kaçırmadı hiç bir vakit. o yüzden ve bu sebeple; “amaaannn bre ibrahim. bi’daha mı gelcez dünyaya?” hem benim derdim başka oğlum!. iki gecedir rüyaların hem tuhaf hem özlem dolu. evet şimdiye kadar okuduğum kişisel gelişim cümlelerinin etkisiyle bilinçaltı şeysine inanıyorum. ama rüyaların günümüze, geleceğimize  yorulmasına inanmıyorum. lakin yine de merak içindeyim. 
rüyalarımda diyorum; sadece murat menteş romanlarında görülebilecek isimlerle muhatap olmak. geçmişimle dans etmek. limansız deniz kentlerine uyanmak falan. tuhaf ibrahim. çok tuhaf. hem bu kasım. eskisi gibi değil. ben eski ben değilim. baba yadigarı beşiktaş desen o konuya hiç girmeyelim. üşüyorum. marmaray treninin kuytu sıcaklığına sığınıyorum. eski banliyö günlerim aklıma geliyor. geçmiş gün…kızıltoprak’tan tuzla’ya her gün binlerce düşünce taşıdım durdum. geldiğim nokta.. nokta. nokta. bir nazan öncel şarkısı bile değil. çünkü ineceğim istasyonu bilmiyorum. kararsızım. hayatın içinde başka bir hayat ve onun içinde de başka bir hayat yaşar gibiyim. bakıyorun. düşünüyorum. iç içe geçmiş üç hayatım. üç farklı rolüm var sanki. bazen işte hangisinde olduğunu unutuyorum. karıştırıyorum. ve idealtepe’de iniyorum. oysa bu yanlış değil. doğru da değil. birsen tezer’i dinlemeye karar veriyorum. o diyorum billur sesiyle beni güneş’e çıkarır gibi aydınlığa çıkarır. tüm yanlış bildiklerimi unutturur. ama işte hayat sen planlar yaparken başına gelenler miydi neydi o meşhum söz? spotify bir “hayınlık” yapıp sıla’dan kapkara’yı çalıyor. şarkı yeniymiş. ama böğrümü delip geçiyor. fazla uzağa gidemiyorum. ilk güneşli banka oturuyorum. tuzla’dan kızıltoprak’a taşıdıklarımı düşünüyorum. adalar’dan geçerken hissetirdiklerimi. sonra kaybettiklerimi. ısınacağım yerde daha çok üşüyorum. cümlelerin buğusunda ısıtmaya çalışıyorum hem ellerimi, hem ruhumu. oysa viktor diyor ki; hüznümüz izlediğimiz filmlerden hep. - viktor kim? senden iyi olmasın. kadim dost. benim yarım. iç sesim- ama viktor’a inat diyorum; hüznümüz resimdeki sanatçıdan. ve soğuk, ama güneşli bir banktan bakıyorum şimdi hayatıma. 
biraz sıla.
biraz kasım.
biraz da ellerim üşümesi. hepsi diyorum hüznüme dahil. lakin kuşlar hariç.
.