dışarıda yağmur yağıyor. içeride birbirinden içli şarkılar dönüyor. şartları bilmem ama mevsim sondaj için uygun görünüyor bayım. dün hatta önceki geceden beri içimde büyüyen sebepli-sebepsiz huzursuzluğu diyorum patlatmadan, etrafa sıçratmadan çıkarabilmek için en uygun cümleyi arıyorum. hani suyun akacak yolunu araması gibi içimdeki selin debisini yükseltip taşıracak o ilk cümleyi diyorum. yazarların günlerce, haftalarca beklediği gibi hani. gerçi hiç roman yazmadım. fakat yazıp da anlatanların, sağda solda konuşanların yalancısıyım. hoş şimdi devir değişti. önce romanı yazıyorlarmış. sonra giriş cümlesini. bunun da yalancısıyım. yapanı görmedim çünkü. dedim ya sadece konuşulanları duydum. yine ve hakeza zamanın her şeyi hallettiği yalanını duyalı da çok oldu ama. bu yalana inanmayı bırakalı çok fazla olmadı.
.
gecenin bir vakti içime öküz gibi oturan sıkıntıyı anneme söylemedim. o beşiktaş'a canımın sıkıldığını sanıyordu. biraz akrabalara, biraz da ekonomik hal ve gidişata. lakin sebep bunların hiçbiri değildi. çünkü ne olduğunu gerçekten bilmiyordum. yahut biliyordum da kendime bile söylememiştim. gece yarısı uyandığımda da söylemedim. sabaha karşı iki kez daha uyandığımda da. sadece düşündüm. tavana bakıp dünü, önceki gün ya da geçen hafta olanları. bunlarla mı alakalıydı? hayır. daha derinlerde olan bir şeydi sanki.
.
yine de bazen emin olmak istiyor ya insan? işte tam bu noktada, çok sevdiğim bir arkadaşımın henüz geçenlerde söylediği yahut sorduğu geliyor aklıma. ona göre sezileri, iç görü ve analizleri bu kadar isabetli olan biri nasıl oluyor da realizm yerine coşumculuğa (romantizm) varan bir duygusallığa kanalize olabiliyordu. o an aklıma gelmedi. üzerine de çok düşünmedim ama ve sanki yaradılıştaydı bunun sırrı. belki biraz sonradan öğrenilmişlik. bilemiyorum. ama şimdi bakınca bu romantizmi abarttığımı, en azından etraflıca düşünmeden, süzmeden, filtrelemeden içerden taştığı gibi aktarınca muhataplarıma çok doğru olmadığını görüyorum ben de. bir aymazlık hatta saflık, aptallık mertebesine varan basiretsizlik hali olarak bile görebilirim. hak edilmiştir ya da edilmemiştir o ayrı. lakin iki insanın bir şekilde aynı istasyonda karşılaşarak, belli bir vakit yan yana ve ayı zaviyede durmaları ve belki benzer duygularla rastlaşıp anlaştıklarını sanmaları diyorum koca bir yanılgıdan ibaret olabiliyor çoğu vakit. zira içinde bulundukları trenleri farklı hat üzerinde bambaşka yönlere gitmektedir. bu gerçekliğin görülmesine engel olan o coşumculuk hali değil de nedir? yahut tecahül arif-e varan bir kayıtsızlığın sonucu olmadığını kim iddia edebilir? ama ve yine de tabi bilemiyoruz. kesin konuşmak için erken mi yoksa ve ya da geç mi kalınmıştır? bunlar hep muamma. ama kesin olan bu göl maya tutmaz bayım. tutmayacak. nedenleri için ise belki zaman, belki mekan uygun değildi. belki de amaçlar. yahut açılar. ve belki dünya görüşleri. iki yanlıştan bir doğru çıktığı görülmüş şey değildi. bu ve benzeri bir çok vb.ve üç nokta ile çoğaltabiliriz sebepleri vb boşlukları..
ve bu boşlukları diyorum herkes kendisi doldursun.. ben dolduramadım.. çünkü..
.
insan diyorum bayım; tuhaf bir varlık. bilinciyle ve bilinçaltıyla. öğrendikleri ve öğrenmek istemedikleriyle. bunları niye yazıyorum ya da söyleme gereği duyuyorum. bu akşamüstü içmek için doldurduğum çayı mutfakta bırakıp odaya dönmek gibi kısa süreli unutkanlıklar yaşamıyorum sadece.
hepimizin unutmak için aklımıza türlü oyunlar oynadığımız geçen yılki deprem zamanı kapalı bir günlük tutmuşum. yaklaşık otuz yazı. üç ayı kapsıyor. mişli geçmiş zaman kullandım çünkü gerçekten unutmuşum. hiç olmamış gibi. az evvel tesadüfen gördüm bu blogumu. koyu laci siyaha yakın koymuşum adını da. üç ay (aslında sadece şubat mart bir de nisan da) yazıp bırakmışım. unutmuşum. şimdi acı da olsa o günleri, o günkü haleti ruhiyemi okumak tuhaf bir şekilde iyi geldi. o günlere ve o günlü kendime farklı baktım. gerçi benim cenahta değişen pek bir şey olmamasına rağmen yine de bu okumalar biraz öğretici oldu. hani kitapta sevdiğin cümlelerin altını çizersin de çok sevdiğin yerleri iki kere, daha kalın çizersin ya. geçmişte olanların üzerinden tekrar geçmek de böyle bir şey biraz da. kör noktaların aydınlanabiliyor. körü körüne bağlandıkların çözülebiliyor bir anda.
.
evet biliyorum şu an belki de ibrahim erkal şarkıları söyleyen yaşar gibi görünüyorum oradan. ama işte bunun için haklı gerekçelerim, masum kararlarım var bayım. gidişi doğru sonucu yanlış yollarım sonra. hatalarım. günahlarım. yanlış ata oynamalarım. bir üçgenin iç açılarının toplamından daha büyük acılarım ve yanılgılarım var. ve her şeye rağmen şu hayatta dört buçuktan beş almaya yetecek okumuşluklarım var. sezi ve öngörülerim. tecrübelerim sonra.
ha dersen ki neye yarar tüm bunlar?
neye yaradı?
o vakit susarım bayım. çok susarım.. ..
sadece yağmuru dinlerim..
.
..
yaşar - dönemem.
foto : eminönü büyükhan 2023 ilkbaharı
meraklısına önemli/önemsiz bir not:
yazıyı erken okuyup tekrar okuyan dikkatli gözlerin fark edeceği üzere ahmet kaya-kıraç çıkıp ibrahim erkal ve yaşar girdi oyuna! çünkü ve zira yazı yazılırken youtube yukarıdaki şarkıyı hediye eyleyince yine yukarıdaki revize edilen başlığı ben uydurdum önce. ve lakin şarkıda geçen hoş olmayan bir kelime yüzünden hem başlığı hem şarkıyı hem şarkıcıları değiştirdim. fakat şimdi görüyorum ki bu değişiklik içine sinmemiş. olmamış. oturmamış. demini almamış çay gibi. o yüzden ve dolayısı ile başlığı ve şarkıyı aslına rücu ettirdim.
bu arada; yaşar diyorum büyük ses, büyük sanatçı bayım. evet.