....
akşamı önüme bırakıp giden adam haklıydı
kentler ayrıntıydı, haritalar ayrıntıydı
içinde tükendiğim şu hain hayatta
herkesin yalnızlığı duvarda asılıydı ...
mevlâna idris
...
bazen olur öyle sevgili yüzyaşım... bilirsin..
hiç olmadık bir zamanda, bir şiir can evinden vurur insanı.
sonra işte; sen yani ben gerine gerine, diğerlerine "benim az ama öz dostum varlarla" övünürken, güvendiğin dağlara yaslanıp öz çekimler yaparken, filmler izleyip demli çaylar içerken hayatın matematiği hiç ummadığın yerde gelir seni gerçeklikle çarpar. eşit olmayan parçalara böler. tam sandığın fazlalıklarını birer birer çıkarır. artan yalnızlığını toplamak da sana düşer. üstelik bu ortada kalmışlığın, çöldeki mecnun yalnızlığın bir değil iki değil üç hiç değildir. kaç olduğu meçhuldür. zaten de pek önemi yoktur nicelin. önemli olan niteliktir. bir de işte işlevi! can yücel'in mi can dündar'ın mı yoksa herhangi bir canın yazdığı gibi saate bakmaksızın kapısını tıklatacağı, telefonunu çaldırabileceği dostu olunca bitmiyor iş! nasılsın dedikten sonra cevabını beklemeden geçip giden insanlar gibi oluyor bu işin sonu. belki sen yani ben çok abartıyorumdur bazı şeyleri. yahut dostlarının yani dostlarımın dünya telaşı benden büyüktür. yahut ince düşünme hastalığından muzdaribizdir. belki her zaman yaptığım gibi aynaya bakmalıyımdır. ama işte baktığımda gördüğüm gerçekler de isot gibidir hem. bir değil, iki değil, üç hiç değildir. elbet çok acıdır. en yakınındakiler de en uzağındaysa uzaktakilerden ne fayda. şarkıda dediği gibi; yok bana bu cihanda bir …
...
oysa; kırgınlıklarım, suskunluklarımdır benim. suskunluklarım özlemlerimdir. özlemlerim.. ahh özlemlerim, tutunma biçimimdir bu cihana..
...
buraya nasıl ve nereden geldim.. sanırım uzak yollardan geldim. ve yine o uzak yollara gideceğim hafta sonunda. ama gerçekten gideceğim. çünkü hayat gerçekten tuhaf, ecdat sözleri gerçekten enteresan. insan kınadığı ile sınanmadan ölmüyormuş gerçekten. vay vay vay! tuhaf hisler. pazar günkü yolculuğun sonu ne olacak? hem merak hem telaş içindeyim. bana ne sen kendi derdine yan derken bendeniz tam şu anda.
...
bugün niye bilmem maviye boyadım blogu. baştan aşağı. soldan sağa. en devrik harfinden en cinaslı kafiyesine. yapacak daha iyi bir işim yoktu. hatta hiç işim yoktu. on santimlik iğnenin delip geçtiği topuk ağrımı unutmak istiyordum sanırım. gerçi doktor iğneyi vururken çok ah ettim, karizmayı çizdirdim beş metre kare içindeki hemşire ve hastabakıcılara ama can tatlı sevgili yüzyaşım bunu en iyi yine sen biliyorsun. işte bu can havliyle eve gelince çayımı demledim. bir film açtım. alman filmini yarıda kestim.. pulsuz bir mektup yazdım. yollamadım. yarım bıraktım. sonra bu mektubu yazdım. aslında bu da yarım kaldı. oturdum. blogla uğraşmaya başladım. ileri geri derken. baktım şirinler köyü gibi olmuş blog. hayat diyorum gerçekten çok tuhaf. bir de işte mavi..
...
halbuki bazı şarkılar var - ki böyle çok şarkı var- kanayan yaralarımızı dağlıyor. sözlerden çok okuyanın yorumu, sesi en çok. sanki bu kasım daha çoklar. hem yağan yağmurlar, kopan fırtınalar değil. peş peşe düşen sarı yapraklar en acıyan yerlerim. topuğumdan daha çok. valla!
...
hayat her gün birilerine güzel. bugün mesela bana değil. sabah bir şiir okudum. iki bin beş yüz kelime yazdım. yarısını sildim. yarısını çöpe attım. oysa hiç dışarı çıkmadan üst üste üç juliette binoche filmi izleme havası vardı bugün. peki ben ne yaptım? kasıma boyanmış ne kadar şarkı varsa hepsini çevirip çevirip dinledim. sanırım yarın da dinleyeceğim. çünkü hayat hayallerimizle hayal kırıklarımızın arasındaki farktır. ne eksik ne fazlası. bunu da diyorum en iyi sen biliyorsun sevgili yüzyaşım..
hadi kal sağlıcakla..
..