tehlikeli oyunlar-IV - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

tehlikeli oyunlar-IV





gündem. sıcak. hava. sıcak. ne kelime? nefes alabilene olimpiyat madalyası veriyorlar albayım! öyle bir nem. öyle bir gündem. bir de annem! kayıtsız kalamıyor insan. birazcık kalmışsa çünkü vicdanı. ama elinden bir şey gelmemenin acısıyla yüz göz olmuş artık. deniz yıldızı hikayesini unutmuş. pes etmiş. çünkü ve zira; pina yarımadası’nın son halini görünce aklıma ilk gelenin buraya “çok güzel otel yapılır” olmasını kendime izah edememişken daha kime ne anlatabilirim? ama aynı muhitlerde önceden yapılmış “güzel otellere” bakınca ne demek istediğim daha net anlaşılır sanırım. ancak ondan sonra türkiye büyük millet meclisi albümünü alıp gelin de öyle konuşalım sizinle. klişedir belki ama zaman zaman hatırlamalı. bir tarkan şarkısı gibi. unutmamalı. kendimize yapılmasını istemediğimiz şeyi başkasına yapmayalım. sosyal ya da asosyal medyadan ya da klimalı arabamızdan salladıktan, küfrettikten üç yüz metre sonra sola dönüşte, millet şeridinde sıra beklerken sağından kaynak yapıp önlerine geçmeyelim. oturduğumuz parklara, plajlara çöpümüzü bırakmayalım. kafe ve lokantalarda çalışanlara köle muamelesi yapmayalım. paramızın da kölesi olmayalım. hakkımıza razı olalım. kapı kapı dolaşıp dayı aramayalım. özel, kamu fark etmez aldığımız paranın hakkını verelim. işimizi yapalım, telefonlara cevap verelim. yanisi asıl olarak biz kibrimizi, iki yüzlülüğümüzü bir kenara bırakırsak hani diyorum belki vekillerimiz de.. çünkü ben artık her yaz memlekete gittiğimde beni tanımayan uzak akrabalarıma sülale albümü hediye ediyorum. alan razı. veren bin razı albayım. öte yandan aynı memlekette ve dahi bilimum komşu vilayetlerde betonlaşmanın, dikine dikine, böyle grinin en iğrenç tonlarında yükselmenin salt büyükşehir hastalığı olmadığını, küçücük kaza ve kasabalarda dahi canhıraş biçimde betonlaşmaya gidildiğini gören gözlerimi kapatıp bir daha açmak istemiyorum.
hem bir şey söyleyeyim mi?
yoruldum albayım. 
çok yoruldum. 
yoruldum. yoruldum. 
depremler oluyor beynimde. 
dışarıda siren sesi var.
tedavi olmak istiyorum artık! ama isviçre’de. göller bölgesinde. tıpkı hikmet benol gibi. evet. hiç kıpırdamadan öylece yatmak istiyorum ben de. güneşin batışını da izlerim belki. hiç kıpırdamadan yine. evet.
baş döndürücü gündem. çıldırtan nem olmaz hem belki böyle. ama dedim ya bir de annem! isviçre’yi kesinlikle kabul etmez. hatta sütünü helal etmez. üsküp’ten başka yere izin vermez. ne alıp veremediği var bilmem bu alp disiplinli ülkeyle. ama kesin veto yerim. ha evet şu olaylı türkiye-isviçre maçında bir gıcık almışlığı var ama suç tamamen bizimkilerdeydi. mağlubiyeti hazmedememişlerdi. ama, annem bu. şifo mehmet’e toz kondurmazdı. bir de metin tekin’i çok severdi. o da benim gibi babamdan ötürü 
beşiktaşlıydı. lakin ve netekim; isviçre’yi sevmiyor işte. bazen beni sevdiğinden bile şüphe ediyorum! şu çöl sıcaklarında müstakil evinin etinden sütünden yararlanıyorum. allah var, yalan yok şimdi. lakin karagöz ile hacivat gibi didişmediğimiz vakit yok. ben verandasında rüzgara karşı şu iki satır yazıyı yazana kadar bile her geçmesinde ya gezer terliğime bahane buldu ya tembelliğime. yahut eyüp sabri tuncer kolonyamın kokusuna. gözümün üstündeki kaşı söylemiyorum bile albayım. gözümün üstündeki kaşı. antalya kaş’ı. manavgat’ı. muğla’sı. marmaris’i. niye böyle anne, niye böyle? 
ay bile kararmış, hüzün çökmüş geceye. 
gündem. yanıyor. canımız. sıcak. fazla uzağa gidemiyoruz. çünkü çok acıyor..