sonra içinde kuş olmayan fotoğrafları sildim. yeniden çektim. yine sildim. defalarca. onlarca resim..
bunları niye yaptım, kuşları görünce neden aklım başımdan gidiyor yani?
inan hiç bilmiyorum. bildiğim bu dünyada bana huzur yok sevgilim. oysa kaç ay oldu pessoa’ya elimi sürmedim! hem bilirsin benim huzursuzluğumun kitabı yok. doğuştan!
gerçi bu düşüncemin kuşlarla da bir ilgisi yok. pazar günleri baş suçlu galiba. sonra ve biraz kitaplar. biraz filmler. biraz keşkelerim. biraz korkaklığım. ama ve sanırım; en çok da hayatı yanlış sorudan cevaplamaya çalışmam. o vakitler susanna tamarro’yu okumuş olsaydım belki, dinlerdim içimdeki sesi. hayal görüyorsun mithad demezdim.
bazen de itidale davet ediyorum kendimi. böyle olması gerekiyormuş diyorum. içimde kaybolan huzur ve güven ortamını tesis etmek için devrik cümlelerden teselliler icat ediyorum. filmlerden ve kitaplardan alıntılar yapıyorum. halbuki hayatın film ve kitaplardaki gibi olmadığını öğreneli bir asır olmuştu. lakin insanız. umut etmek istiyoruz..
bazen de itidale davet ediyorum kendimi. böyle olması gerekiyormuş diyorum. içimde kaybolan huzur ve güven ortamını tesis etmek için devrik cümlelerden teselliler icat ediyorum. filmlerden ve kitaplardan alıntılar yapıyorum. halbuki hayatın film ve kitaplardaki gibi olmadığını öğreneli bir asır olmuştu. lakin insanız. umut etmek istiyoruz..
biri alman, diğeri ingiliz patentli peş peşe iki filmin sonunda düştüm bu çukura. siyah ekranda beyaz yazılar akarken anlamını bilmediğim final şarkısında yuvarlandım boşluğa. her pazar içime çöreklenen anlamsız sıkıntıya hapsoldum. oysa çırpınmanın faydası yoktu. geçmeyecekti. insan belli bir seneden sonra etrafına ve en çok da kendine belli ettirmek istemese de hem kendini hem hayatı çok iyi tanıyor. ötesi zaten lafügüzaf. tecahül-i arif. hüzne bulanmış şarkılar.
.
.
s e z e n a k s u - gidemem
.
.
s e z e n a k s u - gidemem