on bir temmuz - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

on bir temmuz

sabah - 03:48
festival için merkeze gelen serseri gençlerin gürültüsüne uyandım. hem uzaktan hem yakından gelen gürültüleri dalga sesleri de engelleyemedi. ‘gençler eğleniyor muyuz?’ demek istedim. konumlarını tespit edemedim. tok tok kapanan arabanın kapı sesi. erik dalı. ve tabi ki detone ergen sesleri. uyku tutmadı bir daha. hastalığın vermiş olduğu yılgınlık da cabası. neden sonra sesler kesildi. gözümü açtım. telefonun saati 05:08’di. tomris hanım’dan rastgele bir iki günlük okudum. ne kadar duru, ne kadar samimi bir anlatım. şimdilerde görmekte zorlandığımız, özlediğimiz bir yalınlık. 
...
öğle - 12:00 
yıllardır her yaz istinasız uyguladığım isviçreli ve bilimum bilim adamlarının ‘sabah 10:00’dan önce akşam 17:00’den sonra güneşlenelim’ mottosuna ihanet ettim bu yaz. osman hoca’ya (müftüoğlu) kulak verdim. saat tam on ikide güneşin beynimi delip geçtiği saatte güneşle yüzleştim. bunca sene boşuna beklemişim. çok değil 10 dakikada vücudunu şarj ediyor insan. akşamdan kalma hastalığım da yumuşadı hem biraz.
öte yandan inadım devam ediyor. doktor yok. ilaç yok. çivi çiviyi söker ilkesiyle güneş ve tuzlu suyla yeneceğim bu yaz gribini. kararlıyım. bu en hafifi hem. yenmek istediğim ne çok şey var oysa. ama şimdi oralara girmeyelim. çıkmaz sokak zira.


çıkmaz sokak demişken buralarda hem güzel hem ne çok çıkmaz sokak var. şehrin sokak isimlerini toplayıp üzerine düşünen aylak adam geldi aklıma hemen. ama ve lakin bırakın üzerine düşünmeyi oturduğum sokağın ismini bile unuttum. nasılsa kalıcı değilim, üç gün sonra gideceğim hissiyatından olsa gerek.
...
ikindiye çeyrek kala :
yaz mikrobuyla savaşım çetin geçiyor. doğrusu gardım düştü. ama inadım dim dik ayakta. ev sahibem leyla hanımlar hala yok. neyse ki giderken beni emanet ettiği muazzez hanım var. en yakın markette nane ve limon olmayınca ellerimde çiçekler kapısını çaldım. yüzünde kocaman bir gülümseme ile karşıladı. maruzatımı bildirdim. ikiletmedi. hatta buyur etti. “iki dakikada ben kaynatırım oğlum.” 
“hatta ıhlamur da yaparım” dedi. daha fazla zahmet vermek istemedim. yalan söyledim. ‘ocakta yemeğim var’ şaibeli olacağından “arkadaşım bekliyor” dedim. binbir teşekkürle nane limon ve ıhlamuru alıp çay demledim. balkona çıktım yine. çayı limonlu içtim. şimdi hepsi ayrı kaynıyor içerde. nane. limon. içine hatmi çiçeği. barış manço diyorum ne güzel adamdı.
.
akşam üstü :
festival davulları çalıyor burada. burası dediğim olay mahalline en az 1,5-2 km. atalarımızın ilk defa yanıldığı bir söz! davulun sesi artık uzaktan hiç hoş gelmiyor. 
uzunca bir vakittir tüm körfezi boğuk bir gürültü kaplamış durumda. 
şimdi sormak benim hakkım değil mi sevgili rose, benim hak’kım?
neredesiniz ey çevreciler. eyy insanlık. eyy kuzey karolayna!
...
.
.
.