hiç - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

hiç

mayısın dördü. zemheriden hallice bir soğuk. daha önce böylesine hiç rast gelmedim. nisan on beş oldu mu parmaklarım üşümesi de büzüşmesi de biterdi. ha! ağustos ortası üşümüşlüğüm çoktur. ama marta bulanmış bu mayıs diyorum sevgilim. hiç hayra alamet değil. 
hem hiç.
.

hatırlıyor musun?

“bana babanı anlatsana" demiştin bir gün. durup dururken. hem hiç sebep yokken. senin vardı belki ama benim anlatmak için ne sebebim ne de gücüm vardi. o gece tek kelime söylemedim babam hakkında. sadece derin bir nefes aldım. üzüldüğümü anlayıp üzülme diye de lafı çabucak değistirmiştim. oysa bu acemice manevramı hemen anlamıştın. ve beni üzmemek için suyuma gitmiştin o akşam. sonraki günlerde de hiç sormayıp adeta benim anlatmamı bekledin.
anlatmadım.
hiç.
.

bugün, tüm öğleden sonrayı pencereden kuşları izleyerek geçirdim. söylemiştim. hep aynı saatlerde, üç, bilemedin dörtte geliyorlar. asla beşte değil. sanki sözleşmişler. yahut birileri hususi olarak onları bu saatlerde gökyüzüne bırakıyormuş gibi. üçerli, beşerli bazen on, bazen on beşli gruplar halinde. ama hep kuzeyden gelip güney yönünde kanat çırpıyorlar. bugün işte her zamankinden daha fazla izledim onları. sanki aralarına beni de alıp gideceklermiş gibi. 
beyhude bir umut.
kuşları izlemediğim vakit bolca çay içtim, hayaller kurdum. bir kaç telefon görüşmesi yaptım. arada içeriye gidip çocuklara şunu şöyle yapın, bunu böyle yapın diye yalandan talimatlar verdim. 
dedim ya öğleden sonra neredeyse hiç çalışmadım. 
hem de hiç.
.
acaba diyorum bundan böyle ve ekmel bey gibi şöyle kalınca bir harita metoda mı yazsam tüm hayat hikayemi. çünkü ve zira blogda yazdıklarım pek bir anlam ifade etmiyor gibi artık. hatta bu akşam iş dönüşü bir gün tekrar okur muyum bu yazdıklarımı diye düşündüm. cevap veremedim kendime.
hani ve sanki elle dokunup koklanmayınca bir değeri yokmuş gibi yazılanların.. 
çok mu nostaljik oldu?
hayır,  işin garibi bugüne kadar gerçek anlamda hiç günlüğüm olmadı benim biliyor musun? nerden bileceksin. hiç anlatmadım ki. 
misal ders haricinde tuttuğum tek harita metoda beşiktaş'ın maçlarını gösteren gazete küpürlerini yapıştırmıştım seksenlerin sonu, doksanların başında. kimler yoktu ki o defterde? 
metin-ali-feyyaz, les ferdinand, seba başkan ve asker arkadaşı walsh!, şifo mehmet , ulvi, kadir, gökhan ve babam. 
babam evet. harita metoda sığmayan beşiktaş resimlerini küçücük dükkanının duvarlarına asarken siyah kalın çerçeveli gözlüklerinin üstünden gülerek bakışı.
şimdi artık o defter yok. 
hiç bir şey. hiç kimse.  
.
haklıydın. zaman çok acımasız. çok.

sanırım bu akşam suzan defter'i bir kez daha okuyacağım.
.