şimdi, zorla yazıyorum. çünkü katetmem gereken 130 km yol var. uykum yok. kitap okuyasım da. müziğim ve kalemim var.
.
2010 da olmuştum ilk kez amca. şimdi ikinci kez. yeğeni görmek gerek. altınını takmak falan. klasik anadolu adetleri işte. oysa şimdi serin ve iyot kokulu bir maviliğin içinde amuda kalkmak isterdim. tuzlu suyun içimdeki tüm zehirleri dezenfekte etmesini dilerdim. sonra o denizin kıyısında güneşin hem doğuşunu, hem batışını izlemek isterdim. başka şeyler de isterdim elbet. ama onları burada yazacak değilim. mahremiyet denen bir şey var sonuçta.
.
bazen yazmayı bırakıyorum. gözlerimi kapıyorum. müziğe teslim ediyorum ruhumu. gözümü açıyorum. sağımda masmavi deniz. içinde demir atmış gemiler. bağlılar. isteseler de gidemezler.
gözümü kapatıyorum. başka bir şarkı. model, müzik kutusu'nu söylüyor. şarkı bitiyor. gözümü açıyorum. yemyeşil, kocaman bir tepe karşımda. dağ gibi. ama değil. bir camisi, on-onbeş hanesi olan bir güzel köy. hayallerimdeki gibi. sakin, sessiz ama buyurgan bir bilge gibi. burada yaşanır evlat diyor tüm güzelliği ile. tam o sırada ezginin günlüğü-eksik bir şey şarkısına geçiyor. aynı anda annem arkadan sakat omzuma dokunuyor. "yazın köye gidelim mi" diyor. istediğim halde gideriz demiyorum. "bakarız" diyorum. burada bize ihtiyatlı olmayı, planlı ve hep hesaplı davranmayı öğreten hayata bok atabilirdim. ama bütün kabahat benim. biliyorum.
.