onu diyordum. ben işte, ne matematiği ne pırasayı sevebildim. kimse de bi'şey demedi. böyle olunca gidiş yolunu bulamıyorum. sıkılıyorum. mütemadiyen sıkılıyorum. lakin bugüne mahsus değil. farkında olmadan yavaş yavaş, tatlı tatlı esir aldı bu duygu beni. doğrusu; ben otuzbeşimden beri sıkılırım. bazen hızlı, bazen yavaş. ama bu pazar gecesi, tam onbiri yirmi geçeden beri tarihin en anlamsız, en hızlı, boşu ve boşluğu olmayan bir sıkıntı kapladı hem içimi, hem dışımı. içimde kocaman bir boşluk, o boşlukla başka bir boşluğun içinde yerçekimsizim. keyifsizim.
böyle böyle işe gidiyorum, eve dönüyorum her gün. günaydın diyorum. afiyet olsun. iyi akşamlar nihayetinde.
çalışır gibi yapmadığım zamanlar şu karşı dağın zirvesine bakıyorum hep. çünkü kuşlar ve bulutlar her zaman gelmiyorlar. zirvedeki 4 rakamı ile ters s yahut ş harfinin bana ne gibi mesajı olabilir onu düşünüyorum. yapacak fazla bir işim yok. olsa da yapacak şevkim yok. feysbuk, yutup bilmem. sabah çayımla iki gazete okurum hepsi bu. sonra işte sıkıntılar. sıkıntılar. boğazda tarifsiz bir yumru. bazen mideye iniyor. sonra hoop yine yukarı çıkıyor. sanki asansör var içerde. ama yokmuş. fabrıga doktoru söylemişti geçenlerde. reflü var büyük ihtimalle sende. bir endoskopi yaptır istersen demişti. istememiştim. reflü var sıkıntı yok. sadece düşünüyorum şimdi. model'in mey şarkısında ne bulduğumu bulmaya çalışıyorum. bulamıyorum. ama çok seviyorum. lila renkli otobüsümüzün şoförü kendi kendine konuşuyor..