çok fazla bir şey istemedim oysa bu hayattan. sıradan ve basit olsun istedim her şey. benim dışımda kimsenin umursamayacağı, çok küçük detaylara fit olabilirdim. olmadı..
sabahları zamanında, tam sekiz otuzda işimin başında oldum. hep on iki on beşte yemeğe indim. ve yine hep 18:00 de paydos ettim. onbuçuk yıldır hiç değişmedi bu durum. garip olan şu ki; sanki yeni bir şeymiş gibi bu öğlen farkına vardım bu simetrinin!
şöyle bir düşününce hayatımda farkında olarak veya olmayarak beynimi ve yüreğimi uyuşturup kendime empoze ettiğim bir çok alışkanlığım vardı halbuki. amma ve lakin hiç biri gerçekten yapmak istediklerim değildi. hiç biri. anlıyor musun viktor?
.
üç aydır öğlenleri buradaki tek kafeteryaya kahve içmeye geliyorum. çok fazla sigara içmediğim halde soğuk sıcak demeden hep dışarıda oturuyorum. aslında olmazsa olmazlarımdan değil kahve. o da kendime meylettiğim basit alışkanlıklardan biri sadece. bir de ofiste çayı çok içtiğimden değişiklik olsun istiyorum galiba. ne var ki insanın değiştirebileceği şeylerin kısıtlı olması, bazı şeylerin elinde olmaması ne acı. bazı şeylerin, bir çay-kahve ikame kolaylığında olmaması mesela canımı sıkıyor.
işte bu acziyete çalakalem yazarak merhem sürmeye çalışıyorum ben de. lakin böyle derde neyler hekim misali bu esen hem oldukça soğuk esen tepede buz gibi bir masada, bir açıp bir kapayan güneşin sıcaklığı kadar tesiri oluyor ancak bu yazmaların. yoksa yaşamak ağrısı baki. ama canım viktor. sen olmasan ben kime yazardım. bilemiyorum.
.
geçen sabah bıyık bırakacağım dedim hiddetle ve karşı konulmaz bir istekle. ben ve bıyık. inanabiliyor musun viktor? zaten ben de inanamadım bu isteğime. lakin yine de yakın ve uzak çevreme dünyayı dar ediyordum. neyse ki rüyaymış. neyse ki rüya..
banyoda tavuk gibi üstüne tünediğim klozette bunu düşündüm sabah sabah. salakça ama öyle. kötüydü. hatta iğrençti düşüncesi bile.
sonra banyo perdesindeki hayat dolu, renkli ama cansız balıklara takıldı gözüm. her sabah caddede karşılaştığım hayattan bezmiş canlı cesetler geldi aklıma. bazıları tıpkı benim gibi mücadeleyi bırakmak istemeseler de yorgunlukları her hallerinden ve bedenlerinden aşağı akıyordu. üç vakte kadar diğerlerinin arasına karışacaklardı besbelli. bir süre sonra bu grubun arasına karışacağından habersiz ama burnu kaf dağında, çenesi şanzelize bulvarında olan apayrı bir tür daha vardı caddede. ama ve daha gülen bir allah'ın kuluna rastlamadım sevgili viktor.
ha dersen ki rastlasan n'olcak? ne bileyim bir ümidim olurdu belki...