beş vakit - 11 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

beş vakit - 11

.
sabah:
bir durak dolusu insan. hepsi kuzeye bakıyorlar. sanki godot'u bekliyorlar. lakin ne otobüsleri geliyor ne de bahar. yine de umutla ve sabırla bekliyorlar.
ama bahar diyorum sevgilim.
çok uzak..
.
öğle:
sabahtan beri oyalanıyorum. acil bir iki iş dışında bugün hiç çalışmadım yine. mal mal oturuyorum. arada uzun uzun, sanki bir anlam bulacakmışım gibi cama yapışan yağmur damlalarına bakıyorum. radyo açık. ekseri yabancı şarkılar çalıyor. sözlerini anlamıyorum. ama duygular...
.
histeri şeklinde dışarı çıkmak istiyorum. en koyusundan, sert bir kahve ve bir de sigara içmek istiyorum. fakat bunun için öğle paydosunu beklemem gerek. kırkbeş dakika kadar. sanırım dayanabilirim..
tam bunları düşünürken hafız aradı. bugün izin günü. işe girdiğimi unutmuş "n'pıyosun lan. hadi kadıköy'e inelim?" dedi. yüzümde ne o'nun ne benim görebildiğim ama hissettiğim acı bir tebessümle "unuttun galiba ben yine bordrolu köle oldum. gelemem" dedim.
güldü. dalga geçti pezevenk. küfür ettim. telefonu kapattı.
aylaklık damarlarım, kabarmaktan öte patladı. "n'yapıyorum lan ben burada" dedim. yemeği beklemedim. patron ne der diye düşünmedim. çocuklara "biraz dışarıya çıkıyorum" dedim.
varoş cafedeyim şimdi.
garson namına kimse yok ortalıkta. pek bir müşterisi olduğu da söylenemez. benim masa ile birlikte üç masa. bir de ortalıkta dolanan tekir kedi.
dışarıda yağmur. 
bugün biter mi ? hiç bilmiyorum.
.
ikindi:
yağmur nihayet durdu. güneş açtı. kuşlar eskisinden de özgür uçuyorlar. şimdi daha çok kıskanıyorum onları.
tüm dünyayı sırtımda taşıyor gibi hissediyorum böyle zamanlarda. yaşamak ağır geliyor. ama ve biliyorum ki; sırtımdaki, yine kendimden başkası değil. sadık da, zarifoğlu da ölümüne haklılardı. "bu şarkılar bir şeylerimizi çalıyor.(1)" ve "bize ağır gelen kendimiziz aslında. yolda, okulda, işte başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz.(2)"
.
1-garip - sadık yalsızuçanlar
2-yaşamak-cahit zarifoğlu
.
akşam:
2009 sonbaharından beri türlü nedenlerle bitiremediğim tomris uyar'ın gündökümün'ü taşıyorum iki gündür çantamda. bu akşam otobüste,  en sevdiğim tekli koltuğa kurulur kurulmaz okumaya niyetlendim. ama ne mümkün! sol çaprazımdaki abi traş losyonunu sürmemiş, adeta yıkanmış. öyle ağır kokuyor ki değil bir şeyler okumak, içeride canlı kalmak mucize. mecbur müziğe verdim kendimi. ve uykuya.
.
yatsı:
şöyle uzunca bir mektup yazmalı. kuşlar kıskanmalı....
.