parçalı bulutlu, tatsız, keyifsiz bir gün. sabah işe yine geç kaldım. ve yine taammüden. ama bu kez abarttım. o yüzden otobüs aktarmalı taksi yapmak zorunda kaldım. taksici eski kulağı kesiklerden çıktı. "buraları bilmiyorum abi" ayağına yatıp iki sokak fazladan dolaştırdı beni. mübarek cuma şimdi. kızmadım. doğru yolu gösterdim! ama bahşişini de vermedim.
.
şimdi masada beni bekleyen dosyalarla göz göze gelmekten kaçınıyorum. dosyaların çokluğu değil de içimdeki aylaklık hissi fena. internet bir gidip bir geliyor. radyoyu kapattım. lakin müziksiz gün değil hayat geçmez. belgelerimdeki 'çatlak sesler' klasörünü açtım. bir yandan winamptan fransız dilberi dinliyor öte yandan ofisin kocaman penceresinden uzaklara, bazısı siyah ziftle boyanmış, kırık dökük binaların, bazısı son derece lüks villaların ardındaki dumanlı dağlara bakıp bernardo soares'i düşünüyorum. böyle bir adam gerçekten var mı diye?
.
sonra işte o kuş çıka geldi. söylemiştim. onları çok kıskanıyorum. onlar bunu biliyor mu bilmem? ama şu yukarıdaki şerefsiz yarım saattir bana nispet yaparcasına süzülüyor camımda! akla gelebilecek bütün kuş figürlerini sergiliyor karşımda. fatma girik'in -bir başka çocukluk kabusum olan- 'boş beşik' filmindeki kartal gibi bi'beş dakika daireler çizdi önce. sonra aşağı yukarı, sağa sola pike yapmalar, kendini rüzgarın kollarına bırakmalar falan. sanki hep benim inadıma. şeytan diyor indir perdeyi. uymuyorum şeytana. kıskanıyorum ama seviyorum da şerefsizi...
.
.