.
az önce tesadüfen okuduğum bir cümlesinde "zamanı derin bir acıyla hissediyorum" diyordu pessoa.
sığamıyorum ben de hiç bir yere. eskiden evde geçirilecek uzun tatil günleri bulunmaz bir nimetti benim için. şimdi ise ne içeriye ne de dışarıya sığabiliyorum. çünkü zaman benden habersiz, benim istemediğim şekilde geçip gidiyor. istediğimi gerçekleştirecek cesaretim, istemediğime ise dayanacak gücüm yok. böyle boktan bir aralıktayım.
ne gidebiliyorum ne de kalabiliyorum.
çok denedim. olmadı...
çok denedim. olmadı...
her gün biraz daha azalıyorum... ama ve yine de pes etmemeye çalışıyorum. masumiyet'in bekir'ine kulak kabartıp yürümek istiyorum usul usul ve eskisi gibi..
. misal sanki bugün pazarmış gibi tek şekerli kahve içiyorum. en iyi, en istikrarlı yaptığım şey çay-kahve içmek zaten. bir de joy fm'de ilk kez duyduğum, beni kendine aşık eden şarkıların adını yarım yamalak ingilizcemle öğrenmeye çabalıyorum eskiden olduğu gibi. ve yine okursam yazamamak, yazarsam okuyamamak gibi salakça huyum devam ediyor. bu sabah okuyamadığım, yarım bıraktığım kitaplara bakayım istedim. en sevdiğime üç sayfa dayanabildim. kalktım sabahın köründe kadıköy'e indim ben de. ayaklarım ezberlenmiş adımlarla sırasıyla sahaflara, balık çarşısına, antikacılara ve sakızgülü'ne götürdü beni. yorulmasaydım, daha doğrusu sıkılmasaydım çok daha fazla dolaştıracaklardı. bahariye'ye uğramadan döndüm ilk kez. eve dönmeden evvel özel karışım kış çayı yaptırdım kendime. beklerken aktarla ilginç olmayacak, sıradan bi'kaç kelam ettik. eli çok yavaştı. muhabbeti çekilmezdi. bu kış hasta olmamaya karar verdim.
candan erçetin-git