saros körfezi denen bir kısım kuzey ege sularındayım şimdi. bir müddet daha burada kalacağım. her yer olduğu gibi burası da kalabalık. istanbul' un üçte ikisi burada sanırım. 34 plakadan geçilmiyor ortalık. mecbur kalmadıkça karışmıyorum aralarına. uzaktan izliyorum kendime benzeyen bu orta hal insancıklarını. pavlow'un iti gibi (üçyüz elli gün - pazar tatilleri) çalışıp sonunda lütufmuş gibi suratımıza çarpılan ve adına tatil denilen oyuncakla vaktimizi geçiriyoruz bir aşağı iki yukarı.
plaja inen yol üzerinde bahçeli, küçük ama şirin bir evde konaklıyorum. hariciyeden emekli halis bey amcadan kiraladım. üst katta eşi münevver hanımla birlikte oturuyorlar. bazı akşamlar yediklerinden bana da ikram ediyorlar. ekseriyetle halis amca getiriyor yemekleri. ben de o'na şu hayatta yapabildiğim en iyi şeyi, demli çayı ikram ediyorum. sonra beraber memleketi kurtarıyoruz. futbolla arası pek yok. olsa beşiktaşı da kurtarırdık mutlaka.
arka bahçesinde armut ve elma ağaçları var. daha ilk gün bahçe senindir evlat diye cevaz verdi. dalından kopardığım meyveleri ön taraftaki verandada kah kitap kah gazete okuyarak yiyorum. ama en çok plaja inen insanları izlemek hoşuma gidiyor. renk renk, boy boylar. kimi alımlı beni al onu alma der gibi yürüyor kimi de dünyasını kaybetmiş de burada bulacakmış gibi.
güzel, çirkin, yakışıklı ne ararsan var. sonra babalar, anneler, dedeler, torunlar. bazı anneler ve kızları geçiyor, bazı babalar ve oğulları. en çok bu çapraz ikililer dikkatimi çekiyor nedense. güzel kadınlar da elbet...
uzmanların dik açıdan gelen güneş ışınları hakkındaki tavsiyelerine mecburen riayet ediyorum. zira plajın en sakin, en insansız olduğu saatler 08:00 -10:00 ile 18:00-20:00 saatleri arası. yaşamaktan en çok keyif aldığım zaman aralıkları bu saatler desem yanlış olmaz sanırım.
halis amca'nın gelmediği akşam yemeklerinden sonra uzun yürüyüşlere çıkıyorum. kaybolup yeniden bulunmak istercesine, tabanlarım ağrıdan sızlayana kadar yürüyorum. lakin her seferinde kendime çıkıyorum. ve her yürüyüşün sonunda asaf'ın dün sabaha karşı isimli şiiri düşüyor aklıma....
dün sabaha karsı kendimle konuştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokusun basında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
ben hep kendime çıkan bir yokuştum
yokusun basında bir düşman vardı
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum
oysa sevgili dostum, bilirsin öteden beri şiirle aram pek iyi olmamıştır.
ama bu dörtlük yok mu?
bu mısralar işte ; okuduğum günden beri bir yemin gibi asılı zihnimde...
elbette fanatik bir asaf hayranı olan edebiyat hocamız şinasi bey'in daha ilk sömestrin ilk sözlüsünde bu şiiri sorması, şiirin dağarcık haznemizde tescillenmesinde büyük pay sahibi olmuştur.
son tahlilde sevgili dostum bu şiir başka ben bir başkayım bu körfez illerinde..
ama iyiyim.
daha iyice.
sevgi
ve
her daim muhabbetle...