bir kış gecesi eğer bir yolcu...
-yirmialtı şubat-
bir halk otobüsünün en arka koltuğunda soğuktan büzüşmüş parmak uçlarımı nasıl tarif edeceğimi düşünüyorum. bunun tıpta bir adı var mıdır ya da psikolojide bir karşılığı? bilmiyorum. aslında hep yazmak isterken yazamıyor hiç istemediğim zamanlarda çalakalem yazıyorum. bunun da elbet vardır bir yerlerde bir karşılığı. kimi unutmak için yazar, kimi konuşamadığı için kimi de....
ellerim diyorum yazdıkça ısınıyor, ısındıkça parmak uçlarım düzleşiyor. bir ipeksileşiyor sanki. ama gündem her türlü boktan. söyleyecek çok şeyim var ve edecek çok küfürüm zulamda. sağı solu ayırt etmeden ha?
lakin değmez diyorum. biraz da üşeniyorum.
aylak ayartan bir güneş ve...
-yirmiyedi şubat-
oysa daha beş dakika önce garsona şöyle seslendim;
-hey garson bana bir yastık bir de battaniye. yandaki fıstığa istediğini verebilirsin. ben sadece şu güzelim güneşin altına tüm mutsuzluklarımla uzanmak istiyorum..
garson duymadı. duyacak kadar sesli söylememiştim zaten. duysaydı neler olurdu. buradan kestirmesi güç şimdi...
hani savaş filmlerinde olur ya...
-onsekiz mart-
fransızca şarkıları artık daha çok seviyorum. sanırım filmlerini de öyle. klişe yahut beylik laf olması umrumda değil. bu aralar sevdiğim tek şey bu şarkılar. olmasaydı da olur muydu?
olurdu tabi. o zaman da yazmayı seviyorum derdim. o da olmasaydı sarı tramvayları severdim herhalde. hiç görmediğim lizbon'u hakeza.
sevmek gerçi öyle herkesin harcı değil. benim hiç değil. önceki akşam bizim sokağın köşesinde gördüm bu yazıyı; seviyorum seni denizi ilk defa uçakla geçer gibi*". ben mesela böyle hiç sevmedim.
konumuzla alakası yok belki ama eskiden daha iyi yazdığımı düşünüyorum. hem eskiden yazma hevesim, isteğim de vardı. şimdi ise tamamen vakit geçsin diye. akşamları a noktasından b noktasına varıncaya kadar. yahut öğle paydosundan mesai başlangıcına ya da tam tersi durumlarda yazıyorum.
sonra?
sonrası yok işte...
şairin romanı varsa züğürdün avuntusu...
-yirmiyedi mart/akşam
şöyle uzun bir yolculuk diyorum sevgili greta
trenle
dağları, ovaları, gölleri ve nehirleri aşarak
karların ve yağmurların içinden geçip güneşe uzanır gibi
yorgun
ama huzurlu, hiç dinmeyen bir seyahat
ölümsüzlük iksiri içmişcesine
ve en sevdiğimiz müzik çalarken fonda
uzun bir ölüm diyorum
son çalan şarkı : the verve - bittersweet symhony