gün boyu üşüdü ellerim. bu satırları yazarken şimdi yine
üşüyor. hangi ara böyle plansız, böyle programsız ve böyle palas pandıras oldum
bilmiyorum ibrahim.
oysa ben kendimi bildim bileli güçsüz de olsa kontrollüydüm hep. ama işte her kış
üşürdü ellerim. hiç ısınmazdı. hâlâ da öyle. ki sene ikibinsekizde genel kanı
ve annemin ısrarı üzerine dahiliye mütehassısına görünmüştüm.
elli-altmış yaşlarında, kır saçlı , gözlüklerinin üzerinden bakan
ciddi ve bilge bir adamdı doktor. ama yine de bir bakışta anlamadı halımı.
sorma ihtiyacı hissetti.
-şikayetin nedir evladım
lafı hiç dolandırmadan bodosloma mevzuya girdim.
-galiba kansızım ben dr.
-hmm. önce bi tahlillerine bakalım delikanlı.
baktık. yeterince kanım varmış. korkulacak bir şey yokmuş. amaaa....
işte o amadan sonrasını hiç anlamadım. latince bir şeyler söyledi hastalığım
için.
yine de emin değildi. bahsettiği sonu "us"la biten o latince şey olma ihtimali yüksekmiş. ne anlama geldiğini bilmiyordum. o açıklama yapmadı, ben merak
etmedim. eve gidip googledan araştırmaya da üşendim. hem bir sürü gereksiz
evham sahibi olacaktım. ne gerek vardı. üç beş ilaç yazdı "geçmezse gel bir de şuna, şuna ve şuna
bakalım" dedi.
bu şunalar hep latinceydi yine. anlamıyordum dediklerini fakat söylenişleri çok
hoşuma gidiyordu. tıpkı anlamını bilmeden sevdiğimiz şarkılar gibi...
öyle ki o hep söylesin ben şarkı gibi dinleyim istiyordum.
tam da bu aylardı yine. aralık altıydı. yılı zaten yukarıda söylemiştim. dışarısı
buz, içersi hamam gibiydi. belli ki görevli işinin ehliydi. kömürün ve
kazanının hakkını veriyordu. ellerim de ısınmaya başlamıştı sanki. lakin doktorun ; geçmiş olsun. sıradakiiiiiiii haykırışı o'na ve devlet babaya
olan tüm saygı ve sevgimi alıp götürmüştü bir anda. ellerimin soğukluğu hiç geçmedi. ama bir daha da gitmedim doktora. biraz
farenin dağa küskünlüğü çokça tembellik işte. hem nasılsa kansız
olmadığımı öğrenmiştim. anneme de müjdeyi vermiştim.
hoş o'nun için biraz hayal kırıklığı oldu bu durum.
ben heyecanla "anne müjdemi isterim" diyerek ve böğürerek eve giriş
yapınca "allahım şükürler olsun sonunda evleniyor deli oğlum"
demişti. gerçeği öğrenince iki gün surat yaptı bana.
ama ana yüreği işte üçüncü gün hem ıspanaklıyı hem sarmayı koymuştu masaya.
turşusuz zaten olmazdı. bir de babam olaydı yanımızda. o da çok severdi sarmayı.
ah olaydı. kuru ekmeğe de......
kalbim üşüyor ibrahim.... .
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...