anmak ve sadece yazmak
bütün mesele...
ve nedense hep güneşli taze bahar
günleri kalmış aklımda.
tramvay gelmemişti daha o vakitler. otobüs çok dolaşıyor ve biraz da cepte harçlık kalsın diye cağaloğlu yokuşundan çıkıp kapalı çarşı ve sahaflar güzergâhından ulaşırdık okula. dönüşte de farklı bir yol , esnaf hastanesi önünden mercan yokuşu kanalı ile mısır çarşısı, turistler ve iskele. tam dört sene böyle.
tramvay gelmemişti daha o vakitler. otobüs çok dolaşıyor ve biraz da cepte harçlık kalsın diye cağaloğlu yokuşundan çıkıp kapalı çarşı ve sahaflar güzergâhından ulaşırdık okula. dönüşte de farklı bir yol , esnaf hastanesi önünden mercan yokuşu kanalı ile mısır çarşısı, turistler ve iskele. tam dört sene böyle.
beyazıt meydanı ve kampüs hep
hareketli olmuştur. daha ikinci gününde karşıt görüşlü iki grup taşlı sopalı
kavgaya tutuşmuşlardı da biz nereye geldik
olmuştuk
ve
sorduk acemice
- nedir dertleri?
dediler pink floydcularla celin dioncular anlaşmazlığa
düşmüşler, ayda bir kapışırlar böyle.ve
sorduk acemice
- nedir dertleri?
tıfıldık daha üniversite
coğrafyasında ace of bace dinliyorduk ama tedbirliydik de n'olur n'olmaz diye
kimseye söylemiyorduk bunu.
soranlara, rengimizi belli etmemek adına; "ayırt etmiyoruz ne olursa dinliyoruz" diyorduk ama arabeks hariç demeyi de ihmal etmiyorduk.
lakin bu dert oldu başımıza.
nasıl öğrenmişlerse artık bir gün arap kökenli öğrenciler önümüzü kestiler ve tam üç saat boyunca zorla arabeks dinlettiler bize...
yeter ki müzik olsun, teneke sesindeki ritme bile bayılırız olmuştu bu talihsiz günden sonraki müzik mottomuz.
gel zaman git zaman biz farkına varmadan bir çırpıda geçti yıllar.
sezen'le büyüdük. sezen'e inandık hep inandık. ama işte hayatın filmlerdeki ve atasözlerindeki olmadığını da o vakitler anladık.
hep komşu şehirlere geldi en güzel filmler. komşunun tavuklarını bırakın kaz olarak görmeyi hiç bir biçimde göremedik. aç kaldık. yılmadık. yine sezen dinledik. annemize küstük. sarı odalarda yattık. perişan olduk lakin yine de masum değildik hiç birimiz. çünkü kirlenmenin ne büyümeyle ne de omo ile ilgisi yokmuş. zira hep böyleymiş dünya.
bir varmış bir yokmuş.
.
soranlara, rengimizi belli etmemek adına; "ayırt etmiyoruz ne olursa dinliyoruz" diyorduk ama arabeks hariç demeyi de ihmal etmiyorduk.
lakin bu dert oldu başımıza.
nasıl öğrenmişlerse artık bir gün arap kökenli öğrenciler önümüzü kestiler ve tam üç saat boyunca zorla arabeks dinlettiler bize...
yeter ki müzik olsun, teneke sesindeki ritme bile bayılırız olmuştu bu talihsiz günden sonraki müzik mottomuz.
gel zaman git zaman biz farkına varmadan bir çırpıda geçti yıllar.
sezen'le büyüdük. sezen'e inandık hep inandık. ama işte hayatın filmlerdeki ve atasözlerindeki olmadığını da o vakitler anladık.
hep komşu şehirlere geldi en güzel filmler. komşunun tavuklarını bırakın kaz olarak görmeyi hiç bir biçimde göremedik. aç kaldık. yılmadık. yine sezen dinledik. annemize küstük. sarı odalarda yattık. perişan olduk lakin yine de masum değildik hiç birimiz. çünkü kirlenmenin ne büyümeyle ne de omo ile ilgisi yokmuş. zira hep böyleymiş dünya.
bir varmış bir yokmuş.
.