misal otuz beş derece sıcakta çalışan inşaat işçileri var. görüyorum. ve
evinin balkonunda aşk mektupları yazmaya çalışan adamlar. biliyorum. sonra yavaş
akan bir trafik var. ve seslerini ekonomik kullanan kanatlılar, yürürken
fransızca şarkı dinleyen güzel kadınlar hep otuz beş derece haziranında.
hissediyorum. çünkü manasız düşünceler içinde olan bir adam. ne
diyeceğinden, ne giyeceğinden çok ne yazacağını bilmeyen kafası karışık,
bir garip boşluğun ortasında tuhaf bir adam. otuz küsür derece yazın-ın-da
her daim .
oysa , ben haziranı böyle nemli bilmezdim sevgili. evet ölmek zordur haziranda. lakin nemin bu kadar zorlayacağını söyleseler inanmazdım haziranı temmuza bağlayan bu mukaddes günlerde. son tahlilde
istanbul'u bilir, gözlerimi bilir ama yılın sondan yedinci ayını
bilmezdim böyle. ve bir itiraf; seni de böyle seveceğimi tahmin etmezdim üstelik. ama
oluyor işte. mevsimler değişiyor, aşklar değişmiyor. önce bir tutam kalp
çarpıntısı, bir kaç km bulutlar üstü yolculuk sonra çok sert bir iniş.
şarkılarla, şiirlerle kendini avutabileceğin. hala aşktan ümidim varsa
sebebi hazirandır. hala senden ümidim varsa sebebi aşktır. hala oturup
boşboğazlık ediyorum farkındayım. fakat 'hala' kelimesindeki a
harflerinin şapkalarını unutmuş gibi yapmam hazirana meydan okuma olarak
algılanmasın reca ederim. bilakis tüm yaz aşklarımızın çıkış noktasıdır haziran. tüm dertlerimizin paratoneridir. gizli öznedir. sert sessizlerin
efendisidir.
haziran ki hala çok sıcak. ama bu kadar nemli olmak zorunda değildi yine de.
otuz beş derece ateşte diyorum sevgili, yazılmıyor sadece özleniyor.
öyle..
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...