bilmedigim bir sarkiyi bilmedigim bir dilde okuyor radyodaki kadin. duygulaniyorum, sanki dunden hazirmisim gibi. çok duygulanıyorum. hani dokunsalar ağlayacak halil sezai gibiyim!
acaba diyorum, acaba sözlerini bilseydim yine boyle hislenir miydim?
cevabım yok. pek çok şeye olmadığı gibi.
bu yüzden belki ve şimdi saçma sapan hareketler yapiyorum altı metrekarelik fildişi boyalı odamda.
ve akıllı telefonuma akılsız başımın hizasında, tam göğsümün ortasında sağ elimin baş ve orta parmaklarıyla takla attırıp laap diyen çıkan sese seviniyorum bir çocuk gibi. ya da öyle olduğunu sanıyorum. çünkü bir yandan da boş boş beyaz plastik boyalı tavanın rutubetten lekelenen yerlerini inceliyorum. tıpkı ruhumu saran karamsar düşünceler gibi. ne tesadüf!
başka şeyler de düşünüyorum. misal bu öğle sonrası çarşıya inip bir kaç kitap alayım diyorum. ne zamandır aklımda olan. belki de sabah sakinliğinde giderim iyi hissedersem. çünkü hafif sakatlığımı bahane ederek işten kaytardım bugün. kıçım, belim ağrıyor ben gelemeyeceğim dedim suzan hanıma sabahın yedi buçuğunda. en başından uyuz olmuştum zaten bu işe. cumartesi iş mi olur lan. bi de akşama kadar oturuyoruz. haliyle götü ağrır insanın. aslında başka yerim ağrıyor da en edeplisi bu. neyse kitap almak istiyorum. çünkü ne zamandır yazmıyorum. bu yüzden okumaya devam etmem lazım. ters işliyor ben de hep bir şeyler çünkü. yazmadığım zaman okuyabiliyor okumadığım zaman yazabiliyorum ancak.
karışık ve ters bir durum farkındayım.
ama hayatın kendisi net değil ki. yavşağın teki affedersin. kendisi olmadığı bir şeyi istiyor bizden. grisi yok ibnenin. kesin cevaplar, eylemler, sözler, duygular istiyor bizden.
çünkü ortasını ne kendi kaldırabiliyor ne de ruh.
ortası da olmuyor zaten.
aynı anda çay ve kahve içemezsin diyor. ya çay ya kahve içeceksin.
ya iyi olacaksın ya da kötü diyor. hiç iki iyinin bir araya yahut iki kötünün bir araya geldiği olmadı hayat-ımda.
bir iyi bir kötü hep. seç seçebilirsen. hep bir arada-lık bir araf-talık halleri.
düşünüyorum o vakit.
belki de yeterince mücadele etmiyorum. ya da cesur değilim. ya da şartlar denen o vahim şey. hep bir bahane hep bir umut. ama elde var koca bir sıfır.
çok dağıldım. lafı buradan nasıl toparlarım bilmiyorum. ama çok da önemli değil.
çünkü eskiden dönüp okurdum yazdıklarımı şimdilerde yani uzun bir süredir dönüp okumuyorum.
tek kullanımlık jilet gibi. kes ve at!
mottomuz şimdi ve çünkü hep ileri daima ileri. neydi; bundan sonraki kalan hayatımın ilk günü bugün.. nasıl da yalan....
insan geçmişiyle insandır. yoksa geçmişi, zaten insan değildir.
..
acaba diyorum, acaba sözlerini bilseydim yine boyle hislenir miydim?
cevabım yok. pek çok şeye olmadığı gibi.
bu yüzden belki ve şimdi saçma sapan hareketler yapiyorum altı metrekarelik fildişi boyalı odamda.
ve akıllı telefonuma akılsız başımın hizasında, tam göğsümün ortasında sağ elimin baş ve orta parmaklarıyla takla attırıp laap diyen çıkan sese seviniyorum bir çocuk gibi. ya da öyle olduğunu sanıyorum. çünkü bir yandan da boş boş beyaz plastik boyalı tavanın rutubetten lekelenen yerlerini inceliyorum. tıpkı ruhumu saran karamsar düşünceler gibi. ne tesadüf!
başka şeyler de düşünüyorum. misal bu öğle sonrası çarşıya inip bir kaç kitap alayım diyorum. ne zamandır aklımda olan. belki de sabah sakinliğinde giderim iyi hissedersem. çünkü hafif sakatlığımı bahane ederek işten kaytardım bugün. kıçım, belim ağrıyor ben gelemeyeceğim dedim suzan hanıma sabahın yedi buçuğunda. en başından uyuz olmuştum zaten bu işe. cumartesi iş mi olur lan. bi de akşama kadar oturuyoruz. haliyle götü ağrır insanın. aslında başka yerim ağrıyor da en edeplisi bu. neyse kitap almak istiyorum. çünkü ne zamandır yazmıyorum. bu yüzden okumaya devam etmem lazım. ters işliyor ben de hep bir şeyler çünkü. yazmadığım zaman okuyabiliyor okumadığım zaman yazabiliyorum ancak.
karışık ve ters bir durum farkındayım.
ama hayatın kendisi net değil ki. yavşağın teki affedersin. kendisi olmadığı bir şeyi istiyor bizden. grisi yok ibnenin. kesin cevaplar, eylemler, sözler, duygular istiyor bizden.
çünkü ortasını ne kendi kaldırabiliyor ne de ruh.
ortası da olmuyor zaten.
aynı anda çay ve kahve içemezsin diyor. ya çay ya kahve içeceksin.
ya iyi olacaksın ya da kötü diyor. hiç iki iyinin bir araya yahut iki kötünün bir araya geldiği olmadı hayat-ımda.
bir iyi bir kötü hep. seç seçebilirsen. hep bir arada-lık bir araf-talık halleri.
düşünüyorum o vakit.
belki de yeterince mücadele etmiyorum. ya da cesur değilim. ya da şartlar denen o vahim şey. hep bir bahane hep bir umut. ama elde var koca bir sıfır.
çok dağıldım. lafı buradan nasıl toparlarım bilmiyorum. ama çok da önemli değil.
çünkü eskiden dönüp okurdum yazdıklarımı şimdilerde yani uzun bir süredir dönüp okumuyorum.
tek kullanımlık jilet gibi. kes ve at!
mottomuz şimdi ve çünkü hep ileri daima ileri. neydi; bundan sonraki kalan hayatımın ilk günü bugün.. nasıl da yalan....
insan geçmişiyle insandır. yoksa geçmişi, zaten insan değildir.
..