aması biraz ağır temposuydu.
bu güneşli şubat pazarına küfredercesine yavaştı. kim bilir belki de ikinci dünya savaşı ve doğu alman soğukluğuydu tempoyu ayarlayan. benim gibi yapacak fazla şeyi olmayanlar için çile bülbülüm tadındaydı biraz. fakat filmde bu nahoş yavaşlığın yanında insanı içine çeken bir şey vardı ve kapatıp bir başka filme geçmene de izin vermiyordu.
sonuçta o filmden aklıma kazınan tek sahne barbara kızımızın işe bisikletle gidiş gelişleri oldu.
hakeza tren yolları, tek katlı ahşap ve müstakil evler ağaçlar, sessizlik, sakinlik vs...
yalancı bahar gibi bir şeydi ama güzeldi.
çok istedim. öyle çok istedim ki,
şu aşağıdaki kareyi gördüğüm an mesajı saldım sevgili evrene;
bisikletle gidebileceğim bir işim ve de şehrim olsun benim de.
dedim mi dedim. çok içten hem de. artık vermeyen fenerli olsun!
.