ayaklarım üşüyor şimdi. bir yandan portakal soyuyorum. diğer yanda sokrates'e bağlamış düşünüyorum iki elim başımda. o eski ve sevinçli halimden eser yok şimdi. sevgili arkadaşımın tavsiye ettiği kitap, hafta sonu için ilk hedefim. bir şey daha var ama onu burada söyleyemem. portakalın kokusu çok özel ve güzel. bunu söyleyebilirim sadece. ve sabah ki yalancı güneş ve bahar havası yok oldu birden. kar gelir mi gelirse kaçta gelir gibi zaman oyalayıcı küçük dertlerin sahibiyim şimdilik.
dün akşamüstü dedim ki ; insan asla pişman değilim dememeli bir zaman yaşadıkları için zira o pişman olmadığım dediğin şey gün gelip seni çok fena pişman edebiliyor. bu benim şahsi fikrim tabi dr. seni bilemem. ama farkında mısın yapay acılarla ve sevinçlerle yaşıyoruz. miş muş gibi yapıp iki yüzlülük ediyoruz. en başta kendimize sonra yakın ve uzak sosyal çevremize. peki kendimizi kandırabiliyor muyuz? hayır hiç sanmıyorum.
ama sanırım asıl acıtan da bu.
bir de şarkılar var tabi.
lakin artık yapay, ucuz acılardan bıktım dedim bu sabah kendime soha o iç burkan şarkısını söylerken. madem acıyacak, adam gibi, gerçek bir acı olsun. evet suni ve sanal olmayan gerçek bir acı kastettiğim. hatta şairin dediği gibi beni öyle bir sev ki dünyaya geldiğime pişman olayım cinsinden. pişman olacaksak tam olalım. öleceksek de bir kere ölelim.
çok mu?
ama işte böyle gerzekçe takıntılarla, seraplarla, hayallerle alt üst olmayalım. adam gibi, cesur, gerçekçi sevinçler ya da hüzünler. payımıza düşen neyse artık.
ama gerçek. ama hep ya da hiç.
maydanoza maydanoz, göte göt diyelim mesela.
ve eğilmeyelim. yavşamayalım yeter ki! dik duralım.
köprüden önce son çıkıştaydım bunları aklıma yazarken. sert bir viraja girmek üzere vitesi küçülttüm düşüncelerimi büyüttüm sekiz ya da on saniye sürdü tüm bunları düşünmem. şimdi kağıda yazarken ayaklarım üşüyor. klima ve kalorifer peteği sonsuza dek açık. odam portakal kokuyor. mutsuzum belki ama huzurluyum. ne istediğimi biliyorum bu sefer.
bu sefer biliyorum ibrahim!
.
emre aydın - soğuk odalar
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...