karanlık dedim de gülüm, bir akşamüstü, ki; bu akşamın zifiri
karanlığıdır ve sarı bir dolmuşun en önden bir sonraki koltuğudur. haa
unutmadan bir de kaptanın kullanmaktan pek imtina ettiği dikiz aynasının
içidir olay mahalli. ki-olay mahalli demişken ambulans ve ekipler amiri
çağırmaya gerek yok sadece biraz düşünüp ineceğim kaptan- işbu ahval ve
şerait de ayıptır söylemesi hem dikizleyip hem didikledim. tabi en çok
kendimi. sonra solumdaki ve arkasındaki delikanlılar camdan dışarı bakıp
durdular yol boyu. belki düşündüler ara ara bilemiyorum. arka dörtlünün
ortasındaki çift birbirlerinin gözlerinde kaybolurken şoför yanındaki
genç mi yoksa yaşlı mı olduğuna bir türlü hükmedemediğim şık hanım su
içmediği zamanlar hep önüne baktı. sağ arkadaki de camdan. ve ben
kendime.
yorgun ve yan yatmış kağıt bir gemi gibi gördüm kendimi.
üflesem yıkılır mıydım bilmiyorum. bayağı bir yatmıştım ama. ve " ye
kürküm siyah takımlar" da yetmiyordu görüntüyü kurtarmaya. ama ve haa,
evet düşünceli gördüm bir de kendimi. hülasa düşündüm de "kürk mantolu
raif bey'i", aylakadam c.'yi, suzan defterli ekmel bey'i, salavin'i,
aziz bey'i, fahimbey'i ve daha nicelerini sevmiş olmam bir tesadüf
olamaz. olmamalı. şayet okuyabilseydim -ki bitirebilseydim doğru kelam
burada- selim ışık'ı da çok severdim. eminim.
ki.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...