pul kolleksiyonu titizliğinde biriktiriyorum kitaplarını, hikayelerini
ve dahi öykülerindeki karakterleri ayfer tunç'un. candan erçetin
albümlerini aynı şekilde. ve içinden istanbul geçen şarkıları hakeza
öyle. evet söylemiştim bunu. ama bay c.ye olan sempatimin hayranlık
safhasını geçeli çok olduğunu değil. zaten varlığından habersiz
yıllardır tüm aşamalarını kat edip yüksek lisansını yapıyormuşum
aylak adamlığın. bir arkadaşım söyledi bunu. hoş bazen zemberek kuşu'na da benzetiyor
beni. hani hoşuma gitmiyor da değil bu durum. zaten bu huzursuzluk ve
uyumsuzlukla bir tek ruha ait olmam imkansızdı. kürk mantolu raif bey'i
de, suzan defterli ekmel beyi yahut fahimbey'i de sevip kendime
yakın hissetmem hep bu yüzden. los lunes al sol
dersen o ayrı hikaye ve tutku öyküsü. insanlı ve insansız banklara olan
sevgim de binyetmişbir malazgirtten binaltıyüzdoksandokuz karlofça'ya
olan istem dışı tarih hastalığım da ve hatta beleştepe'den siyah-beyaz
çubuklu formaları gören yüreğin pat pat atması hepsi ama hepsi bu
öykünün gedikli kalemleri olarak zapta geçsin isterim hakim bey. sevgili
arkadaşım, ayfer tunç'u görünce seni andım bu sabah deyince bir daha
çek ettim kendimi. sanırım böyle bir şeydi insan olmak.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...