pazar akşamı yarın gene iş var. artık emekli olmak istiyorummm iç
haykırışımdan hemen sonra bazen sevip bazen nefret ettiğim tren
seyahatlerimi özleyeceğimi düşündüm bir an. bir nevi geleceği
özleyeceğimi hissettim yani. çalışmak çalışmak tamam da kardeşim nereye
kadar. işkolik adam yahut kadınları anlayamıyorum. büyük ihtimal onlar
da benim gibi aylak adam felsefesini sevenleri anlamıyordur. sorun şu ki
emekli olmama yıllar var. hayat gailesi geçim telaşı tabi bir de. geçen
gün bir firma denetimimize gelen müfettiş işinizi aşkla yapın diyordu.
ama işte aşk olmayınca sevgi de olmuyordu. sevemedim karagözlüm oluyordu
işim sonra bana. ama iş için dahi olsa banliyö seferlerimi özleyeceğim
kesin. hele şimdiki gibi kışa denk gelenleri. kestane kavrulan sobanın
kenarında oturur gibi uyuklamaları yahut kitap okuyuşlarımı özleyeceğim.
karşı perondaki trenin içindeki insanları özleyeceğim. misal bugün
bostancı da sabahın köründe ankara expresinde cin gibi etrafa bakan bir
vagon dolusu japonu da arkadaki vagonda askılı atletiyle oturan abiyi de
özleyeceğim. satış müdiresi kılığında karşıma oturan ablayı da
suadiyeli eli her daim kitaplı abiyi de. sanırım seçimden sonra al aşağı
edecekler tüm rayları. raysız ve trensiz kalacağız uzunca bir süre.
özleme hakkımı şimdi kullanmak istedim o kadar. hepsi bu.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...
eternal sunshine of the spotless mind (2004)
-
mevsim kış. önümüz yılbaşı. onun ardı sevgililer günü malum. netflix mi çok
inceci, yoksa ben mi çok komplo teoriciyim? bilemedim. elimi dokunduğum
yerde y...