ama ve lakin suç bizde tabi. sanki küçük bir sebep arıyoruz tutunmak için bir şeylere yahut bir yerlere. küçükken tutunurduk evet sebzeci arabalarının ardına. asım asım asılırdık. anladım da. bu hissettirdikleriyle yarışacak derecede sımsıcak, kısa süreli toplu taşımalarda tutunma çabası niye? dönüşü olmayacak ve durmaksızın devam edecek bir seyahatin umudunu taşımak, provalarını yapmak da neyin nesi hem? şarkılardaki nakaratlar gibiyiz. tekrarlıyoruz hep kendimizi. dörder şeritli çifter yönlü geniş otobanlarda bir ileri bir geri gidiyoruz fütursuzca.
sonra.
sonrası iyilik güzellik olsaydı keşke şairin dediği gibi.
hep yer değiştirmekten uzaklaşmaktan bahsediyoruz da her bahiste daha bir gömülüyoruz daha bir kök salıyoruz olduğumuz yere. zaman geçtikçe umut umutsuzluğa, heyecan korkuya bırakıyor kendini. ya hep böyle devam ederse diye. her seferinde midemden bademciğime kocaman ve de yassı bir o harfi çiziliyor içimde sonra. kısır döngü diyorlar. hani bir iğne olsa mesela. cesaret iğnesi tadında. ama hem zihne hem kalbe yapılsa. prangalarını kırabilse insan mesela. sonra bu sabah belgeselde gördüğü her yeri adım adım, karış karış arşınlasa geriye bakma ihtiyacı duymadan. yaşamdan dakikalara gerçekten tanık olabilse hani.
mesela, ekrandaki çakmalarına bakmasam, validemin sesi de kendi de şarkısı da pek bi güzel dediği türk müziği icracısını daha güzellerinin olduğunu bilmeme rağmen hııı diye onaylamasam. yapacak bir şey olmadığından sertab'ın gözleri kendinin mi yoksa lens imparatorluğunun mu diye saçma düşüncelere gark olmasam sonra mesela. iyi kötü çirkin'i başka gereksiz zaruretler yüzünden yeniden ıskalamasam ya da. yahut su olsam, ateş olsam oynar mısın yine de benimle?
mesela!
.