ıhlamur - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

ıhlamur


bu sabah, hiç yapmadığım bir şey yaptım. mukaddes hanımdan bana özel ıhlamur demlemesini istedim. normalde ‘emir’ telakki edip hemen yapacağını bilmeme rağmen dün akşamki haberde spikerle birlikte benim de gözlerimi yaşartan, pırasa ve fasulye istedikten sonra nezaketin nirvanasını yapıp kapıdaki görevliye “poğaça da alır mısın?” diyen amca gibi olmasa da haddinden fazla incelerek rica ettim. “ne demek, hemen mithad bey” dedi. on bir dakika sonra koca kupa ıhlamur içindeki bir dilim taze limonla birlikte masamdaydı. mukaddes hanım,  o yokken almak istersem de mutfaktaki yerini de tarif etti. halbuki sabah hiç bir şeyim yoktu. şimdi baş ağrısına eklem ağrıları da eklendi. çok zorda kalmadıkça ilaç almıyorum. uzmanlara kulak asıyorum. su ve c vitamini. bir tek istirahat yok. aylık işi asma kotamı aştığım ve güya mevkim kritik olduğu için patron yancısı gibi geliyoruz her gün. ekiple beraber. bari toplu ulaşımla gelen çocukları nöbetleşe çağıralım teklifim kabul görmedi. çay içip haber okuyoruz. arada çalışıyoruz. virüs şakaları yapıyoruz. ama paranoyayı da artırıp tuvalete girerken de çıkarken de el yıkıyoruz. dokunduğumuz her yabancı yüzeyden sonra kolonya, dezenfektan ne buluyorsak ovalıyoruz ellerimizi. inceden inceye herkesten hatta kendimizden şüphe ediyoruz. ya habersiz yakalandıysa, yakalandıysak diye. tamamen dolu apartman otoparkında sabah bir tek benim aracın yeri boşalıyor, akşam yine tek araçlık son yere benim araç giriyor. fırtına öncesi bir sessizliği, gerginliği sadece ben mi hissediyorum? yahut will smith’in ı am legend filmini ve yalnızlığını. oysa kırk yıl düşünsem bir bilimkurgu filminde başrol oynacağım hiç aklıma gelmezdi. yıllar evvel yine hayat gailesinden ve telaşından bunalıp bloga ayfer tunç kitabından alıntı karamsar bir şeyler yapıştırmıştım da bir güzel abim, “ne bekliyordun ki?” mealinde kısa ve çarpıcı bir yorum yapmıştı.
sahi ne bekliyordum ki?
.