sabahın köründe kapısına dayandım annemin. onda gelir, mezara gideriz demiştim kalabalık olmadan. fakat daha sekiz buçuk olmadan kapısındayım şimdi. arabadan inmedim. bekliyorum öyle. neyi beklediğimi bilmeden. nick cave; ‘to be by your side’ diyor motorun sesiyle karışık. bir şey tutuyor sanki beni. belki çocukluğum. belki ilk gençliğim. üstelik şarkı da bir yerlerime işliyor. nasıl anlatsam? sanki birazdan gökyüzüne yükselecekmişim gibi bir his. anlatamıyorum. kahverengi, büyük garaj kapısına bakıyorum. sonra, şu an mahalledeki tek müstakil evin yapılışını anımsıyorum. rahmetlinin çabalarını. mimar çizimine uymayıp iki üç kolon eksik yapsak da olur diyen ustalarla kavgasını! bahçenin etrafını, nakış gibi işlemesini sonra. annemin akşam sefalarını ilk kez toprağa ekmesini. ve şu karşıdaki göğe uzanan çirkin binalar. şimdi boy boy dizilmiş o binaların yerinde zeytinlik vardı eskiden. çok eskiden. oyun ve piknik alanımızdı. ama masum ve doğal olan hiç bir şey bırakmadı. bırakmayacak insanoğlu. şimdi bu ucubeler arasında bir tutam ormanı lütfetmişler. lakin beş yıla kalmaz son yeşilliği de yiyip bitirecekler bu doyumsuzlukla. belli.
.
neden sonra anahtarlarımla girdim içeri. demir kapının kapanma sesine uyandı. bildiği halde “sen mi geldin? dedi. bildiğini bildiğim halde “ben geldim anne” dedim birbirimizi görmeden. antrede karşılaştığımızda her zamanki repliğiyle “hadi hoş geldin” dedi. ben her zamanki gibi bir şey demeden gülümsedim. içeri geçip bir kaç hoş beşten sonra rüyamda babamı gördüğümü söyledim. sanki çarşıda görmüşüm gibi heyecanlanıp sevindi, nasıl gördün diye sordu merakla. cevap vermemi beklemeden, geleceğini anladı demek ki rüyana girdi dedi. bir şey demedim. sonra nasıl gördüğümü anlattım. hüzünle sevincin harman olduğu buğulu gözlerle beni dinledi. “hayırdır inşallah” deyip. sessizce bir şeyler okudu. sonra uzun uzun sustuk.
.
onu beklerken peyami safa’nın fatih harbiyesi’ne, şinasi ile neriman’ın hikayesine başladım. bir yere giderkenki yavaşlığını bildiğim için o hazır olana kadar birinci bölümü bitirmekti niyetim. lakin her zamankinin aksine çok çabuk hazırlanmıştı. garip bir sevinç, mutluluk hali vardı yüzünde. “ben hazırım” dediğinde neriman ile şinasi’yi benim için küçük onlar için büyük dünya telaşlarıyla başbaşa hatta okuduğum cümleyi de yarım bırakıp çabucak toparlandım. seksen kiloluk demir kapıyı yavaşça çekip yola koyulduk.
.