kuzu kuzu - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

kuzu kuzu

“günaydın kuzum” diyor. “seni gerçekten ama gerçekten çok seviyorum canım” diyor. kısa mesaj servisi. sabahın yedisi. benimki de nasıl bir aymazlıksa mazruftan çok zarfla ilgileniyorum evvela. sms mi kaldı günümüz feysbuk, dm, vatsap dünyasında diyorum. benim sms kutum çünkü bilimum banka bilgilendirmeleri ve gereksiz reklam mesajlarıyla dolu kaç zamandır. sms’den en son böyle sevgi mesajı geldiğinde julia roberts’la mel gibson komplo teorisi filmini ya çevirmemişlerdi ya da üzerinden çok zaman geçmemiş olacaktı. yahut istanbul etrafı sel götüren temmuz sağanağına daha tutulmamıştı. ezcümle çok uzun zaman oldu. kaldı ki; smsler şimdilerde apartmanlardaki posta kutularının yerini aldı. ne kadar gereksiz malumat varsa hepsi sms kutusunda şimdi.
neyse biz mazrufa dönelim.
gözünü onunla açmış olacak ki sabahın ilk ayazında böylesine sıcak, içten ve kara hummalı mesajlar yağdı. fakat sorun şu ki; ben o sandığı kişi değildim. bozmak istemedim önce. lakin bu sevgi sözcükleri de gerçek sahibini bulsun istedim. “ben o sandığınız kişi değilim, yanlış oldu sanırım” dedim lisanı münasiple. 
ama o hiç yılmadı. ısrar etti. hem eski toprak hem telefon numaramı kaydetmiş belli. vazgeçmiyor.
“benim aşkım. mithad oğlum, baba’nen ben.”
ama. ama..
layn.. 
adımı da biliyor. 
şoförün geceden açtığı kalorifere ek olarak ellisekiz kelleden çıkan sıcak nefesle beş yıldızlı otel saunasından hallice olan otobüste üşüdüğümü hissettim bir an. 
babaannem çünkü yirmi bir yıl önce hakka yürümüştü. “allahım beni neyle sınıyorsun yine” dedim. yalan yok. irkildim. silkindim. kendime geldim. hafız’ın işi bu diye düşünürken anında vazgeçtim bu düşüncemden. zira babaannem pes etmiyordu! telefonumu çaldırıyordu. babanemli anılarım gözümün önünden geçti.
neden sonra “efendim” dedim en ortaüç sesimle. babanem yüz metre finalinde maksimum hızına ulaşmış hüseyin bolt gibiydi. 
“oğlum merak ettim. niye cevap vermiyorsun mesajlarıma. telefonumu açmıyorsun. iyi misin? hasta değilsin di mi? sesin de bir tuhaf. kahvaltını yaptın mı? sana ördüğüm kışlık çoraplar ayağına oldu mu? terli terli su içme sakın. çok koşturma, ananı babanı üzme, derslerine iyi çalış. olur mu evladım?”
“olur babaanne” dedim bu sefer yaş haddinden emekliliği bekleyen kocaman sesimle.
bir parça tereddüt sessizliğinden sonra.. emin olmak istedi.
-oğluummm. mithad... sen misin? 
“ben başka mithadım babanne. numaralar karıştı sanırım. tekrar kontrol ederseniz numaranızı.
- ay çok afedersiniz. istanbul’da torunum var evladım. onu şeyetmiştim ben. ayy çok pardon valla. kusura kalma evladım.
“sorun değil babane. size hürmetler. küçük mithad’a da sevgiler.”