karşı apartmana birileri taşınıyor. hamallar özenle indirip bir bir
yükleniyorlar eşyaları. bu karda kışta taşındıklarına göre vardır bir
sebepleri. kar kış dediysem yağmur var ama hava çok soğuk.
bildiğin bozkır ayazı. o derece soğuk. buna rağmen sokak her zamankinden
hareketli.
bir süre bu taşınma hareketlerini izledim pencere
kenarında. yan tarafında uçuk bir maviyle ama itina ile yük ve eşya
taşınır yazan kamyonun yanından kestane rengi saçlarıyla bir güzel geçti
sonra. lise öğrencisi olmak için çok yaşlı, üniversiteli olmak içinse gençti. ama
güzeldi. bir eliyle kitaplarını göğsünde birleştirip diğeriyle de
rüzgardan gözünü kapatan saçını düzeltip hızlı adımlarla karşı kaldırıma
geçti ve giderek gözden kayboldu. hemen bitişiğindeki apartmanın görevlisi sert
ve seri hareketlerle bahçeyi belliyordu.
zamanımı ki şimdi diye üç numara gözlükle el işi örmeye çalışan anneme
sordum. önce ses etmedi.
neden sonra ;
-koca karı soğukları var hala dedi.
- hükümet takvimine göre onbeşşubat ama daha cemre düşmedi diye ilave etti.
fakat ben bir şey anlamadım. ısrar da etmedim, anlamış gibi yaptım.
karadeniz tv'yi açmıştım bir yandan oyalansın diye.
ama o trekking yapanlara kızıyordu.
-yağmurda fırtınada dağlara çıkıyorlar, deli bunlar geçen de çığ altında kaldılar dedi.
- trekkingci anne onlar, bir çeşit spor yapıyorlar dedim.
-öyle spor olmaz
olsun dedi kesti attı.
bu bahar ben de yapmayı düşünüyorum diyemedim bunun
üzerine. zaten benim hayal tüccarı küçük bir esnaf olduğumu bilmiyor.
söyletmedim kimseye. o beni devlet memuru sanıyor.
hele ki bir deniz
uçağı olup istediğimde kuş gibi kanatlanma ve canım istediğimde balık
gibi yüzme hayalimi değil o'na söylemek yanında düşünmüyorum bile!
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...