akış - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

akış


haftalık ajandama not aldığım işlerden tamamladıklarıma çentik atıyorum tek tek. bir gün benim de üzerime çentik atılacağını düşünmeden hiç. ya da anımsamak istemeden. makine timsali işlerin birini bitirip diğerine geçiyorum ileride bizim yerimizi alacak robotları düşünmeden hiç. ya da ohoooy o zamana daha çok var diyerek. şarkıları otomatiğe bağlanmış radyo istasyonları gibiyim. bir işin üzerini çizip hemen sıradakine geçiyorum. sekizden on ikiye bu şekilde nefes almadan çalıştım. sadece öğlen karnıyarık yiyip cacık içtim. sonra tekrar ofise çıktım. bir kaç dakika yağmuru izledim. tepedeki karanlık bulutlara baktım ve "sizin derdiniz ne kuzum?" dedim. ses vermediler. kendime döndüm. peki benim alıp veremediğim neydi bulutlarla ya da kendimle olan problemim? 
kendime de cevap vermedim. bir süredir, uluslararası uzay istasyonuyla kenetlenmeye giden spacex’in kapsülü gibi süzülüyorum istanbul yollarında. ne gittiğimi, ne geldiğimi anlıyorum. hangi yeşillerden geçip hangi kırmızılarda durduğumu bilmeden. otomatik bir bedenle, aşure gibi bir zihinle. zira zihin bambaşka alemlerde. önümüzdeki iki kışı nasıl bitirebileceğini kestiremiyor. özgürlük çok uzak geliyor. hem otomatik de bir yere kadar. radikal kararlar gerek. kopmasını beklemeden küt diye kesmek lazım incelen yeri. ama.. ama işte.
çizilecek daha çok iş vardı ajandamda. eğdim başımı, usul usul kalan işlerimi yaptım. yaptıkça çizdim. çizdikçe yenisini yaptım. iki buçuk gibi uykum geldi. doğrusu çay içesim geldi. ama çay gelmedi. öyle ya, ramazanda değişmişti saatler. mutfağa indim. ferhunde hanım çayı demliyordu. “ben getiririm” dedi. eyvallah ettim. yukarı çıktım. radyo kanalını değiştirdim. hafiften radyo eksene geçtim. uykum açılır gibi oldu. yağmur durdu. hava da açtı. arada bir işe daha çentik attım. ama çayım gelmedi. aradım, “ayy mithad bey unuttum ben sizi” dedi bin pişmanlıkla ferhunde hanım. dilimin ucuna gelse de ‘ben unutulacak adam mıyım’ klişesini seslendirip daha fazla üstüne gitmedim. “olur böyle şeyler dert etme” dedim. pencereden baktım. sanki güneş tamamen açacak gibiydi. fakat yerler hala ıslaktı. sokaktaki araçlar ıslık çalarak geçiyorlardı. penceremin perdesini havalandıran rüzgar nemliydi. çay tazeydi. ajandamda yapılması gereken iş sayısı hâlâ sekizdi..
.