bir kış gecesi eğer... - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

bir kış gecesi eğer...



şoför gaza yüklendikçe sol çaprazımda açık olan pencereden içeri dolan soğuk rüzgarı iliklerimde hissediyordum. ama neredeyse boş olan araçta kalkıp camı kapatmıyordum. üşengeçlik miydi? değildi. bulamadığım başka bir şeydi sebebi. rüzgarın serinliğini bedenimle birlikte ruhum da hissediyordu. üşüyordum. en çok ellerim yine. fakat hiç bir şey yapmıyordum. sonra tanıdık bir koku bindi dolmuşa. kadın kokusu. hayır al pacino’nun oynadığı değil. sanırım iki bin on iki'den bir parfüm. böylesi soğuk bir kıştı. belki de bahar sonuydu. iki bin on'da olabilir. bilemiyorum. bazı parlak, bazı soluk hisler. karışık. çok karışık. lakin ümit verici. aslında o zamanlar da şimdiki gibi kayıptım. fakat olric vardı. turgut da, selim ışık da. ben yoktum. bugünden farkım; daha çok okuyor. daha çok izliyor. ve daha çok yazıyordum. her şeyden çok. koku diyordum. kendime getirdi beni. sebepsiz bir sevinç hali. kalktım açık olan pencereyi kapattım. yeniden yerime oturdum. kısa, kumral saçlıydı. sol elinde tuttuğu kahverengi çantası vardı. siyah deri kabanı bir de. yüzü güleçti. lakin yorgundu. kokunun sahibini diyorum. kadıköy’e gidiyormuş. -şoföre sordu oradan biliyorum.- eskiden ben de çok giderdim kadıköy’e. şimdi yalnızca eve gidiyorum. her akşam, aynı yoldan. aynı karanlıkta. aynı soğukta. yemeğimi yiyip bir bölüm saga noren izledikten sonra yatıyorum. sabah erkenden işe gidiyorum. akşam tekrar eve dönüyorum. dönüşte mutlaka bir şeyler yazıyorum telefonumun notlar bölümüne. sıradan, basit, olağan insan ve yol halleri. bilemiyorum. belki günlük gibi, üç beş satırı geçmeyen bu hallerimi de toplamalıyım bir yerlere. hem kim bilir belki bir gün gerçekten çok sıkılırım ve oturup hepsini baştan sona okurum.
.
son çalan şarkı : izaline calister - gracias a la vida