hasta siempre - 4 - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

hasta siempre - 4

çok uzun zamandır hastane bahçesinde bekliyorum. çünkü tüm randevularıma erken, çok erken gelmek gibi bir hastalığım var sevgilim. ne vakit, nereden veyahut kimden bulaştı bilemiyorum. ama işte huy. bilirsin. çıkmıyor candan önce. hem can demişken ve hastanede beklerken necip fazıl’ın şiiri düşüyor durduk yere aklıma. gelme artık neye yarar diyor ya üstad:
geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehminde gölgeni
gelme, artık neye yarar
..
diyor ya böyle. çok dokunuyor bazen. bilmiyorsun. lakin üstad gibi keskin ve güçlü değilim ben sevgilim. o yüzden sen gel. hatta bir sezen şarkısına bin de gel. benimle baharı kutlamaya gel mesela. ya da ve yağmur sonrası açan bulutların kararlılığında gel. üstad kusura bakmasın. ama sen gel. terliklerinle gel. mecnun hırkanla gel. dünyayı durduran gülüşlerinle gel. ama bak mutlaka gel. ben bekliyorum seni. ben zaten hep beklerim. iyot kokan adamların geçtiği yollarda beklerim misal. yahut deniz kenarında günlük son konuşmalarını yapan martıların önünde beklerim. olur olmaz kornaya basan şoförlerin yanında da beklerim. sonra esen yaz rüzgarının kulağımda çalan şarkıya bulandığı huzura beş kala vakitlerinde beklerim. ve nihayet selvi ağacından koluma düşen uğur böceği ile birlikte beklerim. yeter ki diyorum sen gel. çünkü ben..
.


kırk üç dakikadır bekliyorum. oysa randevuma daha yarım saat var. güneş yok. hafiften rüzgar var. çok sıcak değil. soğuk da değil. insanlar geçiyor sürekli etrafımdan. sağlıklı, sağlıksız insanlar. uzun boylu, kısa boylu, esmer ve beyaz tenli insanlar. yaşlı ve genç insanlar. bazen arabalar ve hastanenin kadrolu kedileri ara sıra. her şey, herkes hareket halinde. yapraklar bile. buna dünya dahil, afrika hariç. 
..
şimdi diyorum; laleli’den kabataş’a giden bir tramvayda olsaydık seninle, ne güzel olurdu? hem hayal bu ya ; bakarsın karşı koltukta da cemal süreyya otururdu. üstelik bir kenara fırlattığı ikinci y’si ile. eminim kırmazdı bizi. iki satır bir şey yazardı. ama cansever’i kıskandığım gibi süreya’yı da kıskanırdım böyle güzel yazdığı için. bunu ona da söylerdik. sigarasından bir fırt çektikten sonra gülerdi. gülerdik. sonra ben uyanırım. aklıma gülüşün gelir. sanatçılar’daki yürüyüşün. pervazdaki son bakışın nihayet. işte bütün yoksunluk asıl o zaman başlar, bütün kara parçalarında. afrika dahil değil.
...
neden sonra oturduğum bankıma kırmızı tişörtlü, siyah çantalı bir adam yanaşıyor. bankta yer olmasına rağmen kibarlıktan kırıılıp biraz daha toparlanıyorum. tebessümle teşekkür ediyor bana. tam karşılık verecekken elindeki sigarayı görüyorum ve bilmem kaçıncı sınıf insan yerine koyuyuyorum abiyi. “ o sigarayla oturursanız ben giderim” diyorum açık açık. abi ağzı açık bana bakarken dediğimi de yapıyorum. yirmi metre ötedeki başka bir banka kuruluyorum. ama işte vakit bir türlü geçmek bilmiyor. hal böyleyken nasıl oluyor da hemen teoaman’a bağlıyorum. buna şaşıyorum. çünkü ve gerçekten yıllar ve hayatlar çabuk geçiyor sevgilim. ama ben vazgeçmiyorum. ısrarla bekliyorum. hem de çok uzun zamandır. ben çünkü...
..
sezen aksu - kutlama