sıcak ve nemli bir ağustos akşamı diyorum sevgilim
kalbimden daha temiz bir kağıda -sen okurken çok uzaklarda olacağım- bir mektup yazarım belki en orta üç el yazımla
belki de şiir yazmayı denerim sana bir kez olsun yazmayı beceremediğim
yahut bir türlü başlayamadığım romanımın giriş cümlesini bırakır öyle giderim
belki de gitmem
çünkü ve belki eylül gelir, ağustos daha son nefesini vermemişken
belki yazlarımız sert ve yağışlı, kışlarımız sıcak ve kurak geçer aramızdaki bunca fırtınadan sonra
kim bilir?
hem belki hidayet iktisat okumuş, eser karakaş ünlü bir basketbolcu olmuştur paralel evrende
yahut akmaz denilen maveraünnehir'in gönül denizimize dökülmediğini kim iddia edebilir dün geceden sonra
çünkü ve zira; maveraün'ü hazar'a, yüreğimi ege'ye dökülürken gördüm dün gece
üzgünüm ama seni göremedim sevdiğim
hem zaten ulaşılamayanlar arasında hep birinci sıradaydın sen
hem zaten ulaşılamayanlar arasında hep birinci sıradaydın sen
bense tutunamayanlar arasında
halbuki birincilikten ziyade şerefli ikincilikler makbul sayılmalıydı bu alemde
misal tüm kahve fincanları bir bir ve yüzüstü kapaklanıp yaltaklanırken falcıların önünde
ikinci sıraya itilen ince belli çay bardakları, ismail abimiz ve süleyman seba'mız yeter bize dediler
belki sırf bu yüzden fincanlar hızla dolarken birinciliği kahveye verdiler o gece
ben bekledim, sadece bekledim eylülü bekler gibi, yağmuru özler gibi bekledim
lakin gelmedin
ben bekledim, sadece bekledim eylülü bekler gibi, yağmuru özler gibi bekledim
lakin gelmedin
oysa şimdi bizi ayıran nehir, tuna nehri olmuş akmam diyor
duyuyor musun?
marksistler tekbir getiriyor, müslümanlar ciao bella söylüyor
marksistler tekbir getiriyor, müslümanlar ciao bella söylüyor
sence de bu iş çok fazla uzamadı mı sevdiğim?