23 nisan - kıyılar mutedil açıklar kaba dalgalı

23 nisan



dokuz masa dolusu insan unuttuğumuz bir şeyi hatırlamak ister gibi dalgın dalgın denize bakıyoruz. çaylar demini henüz almış. saat daha on bir olmamış. güneşin tam içindeyiz. belki de dertlerin ortasında. ama bunu çok mesele etmiyoruz. çünkü meşgulüz. kimimiz çocukluğunun sayfiye yerlerinde, kimimiz babasının yanında kartal’dan adalar’a gidiyor. kimi de sevdiğini ilk kez öptüğü ağacın altında. öyle savrulmuşuz. biliyorum kimse bugünde değil. yarında bile değil. sadece geçmişte. böyle bir güneş ve böyle açık bir deniz olunca çünkü bayın başka bir yere gitmek söz konusu değil. ben neşet baba etkisiyle mavi, masmavi bir pikabın peşindeyim. lakin bir türlü netleştiremiyorum hafızamda. gözlerim yanıyor. yüzüm acıyor. hani böyle tuzlu, çok tuzlu suya mesela akdeniz’e sokmuşlar sanki kafamı. öyle yanıyor genzim. mavi pikabı düşünüp bulamadıkça kafamı daha da derinlere sokuyorlar. ama mavi pikabin hayali çıkmıyor aklımdan. sağ yanı orta ve uzun dalga radyo. bir kutu. küçük bir james bond çanta gibi. sol yanı açılıyor bu çantanın. ve ortasında bir mekanizma. yuvarlak, rengarenk, ince plastik plaklar arasında bir neşet ertaş plağı görüyorum. turuncu. portakal turuncusu. kafamı sudan çıkarıyorum. etraftaki tüm masalar dolmuş. hep birlikte uzaklara, çok uzaklara, yolda kaybettiğimiz gençliğimize bazılarımız çocukluğuna bakıyor. saat daha on iki olmamış. dördüncü bardak çaylar henüz yudumlanmış. tabelaya kalsa baktığımız bostancı sahilmiş. ama ve aslında çocukluğumuzmuş..
..