bunu niye yaptığımı bilmiyorum. ilk ne zaman başladığımı da. ama az önce
yine yaptım. ve sanırım ömrüm boyunca yapmaya devam edeceğim.
ezberlenmiş ya da öğretilmiş bir alışkanlık gibi aldığım her yeni kitabın ilk sayfasına tarih ve yer şerhi
düşerim mutlaka. ve bazen de bir kaç kelimelik kendimce kısa cümleler. o
an aklıma esen. tarihe not düşer gibi. belki de bir hatırlama ayini.
gün gelir gereksiz bir an da gereksiz yere lazım olur diye. ya da
pervasız düşüncelerimi susturmak için. bilemiyorum.
çok üzerinde
durmuyor-d-um. şimdiye kadar. aslında bilgisayarın başına
oturduğum yazmak istediklerim değildi bunlar. ama hiç unutmam işte
yağmurlu ve serin bir eylül günü elif şafak'ın baba ve piç kitabını uzun
bakışmalar sonucunda aldığımı. ne olduğunu bilmediğim, tarif edemediğim
bir şey, bir duygu beni çekti kitaba. hakkında olumlu ya da olumsuz hiç
bir yorum okumadığım, kimseden öneri almadığım halde. o an zaman durdu
adeta ve kitapla konuştum bir süre. tarihten ziyade böyle an-ı-ları
biriktirmeyi seviyorum sanırım kitaplarla ilintili. yine ve misal emrah
serbes'in erken kaybedenler'ini sarı bir dolmuşun torpidosunda
keşfetmiştim sağanak yağmurlu bir ağustos akşamında. hakeza sadık yalsızuçar'ın
garip'ini onlarca çok satanın arasına adı gibi garipçe sıkışmış bir
halde buldum. okudum. sevdim.
ama işte bu tarih ve yer belirtme güdüsü!
hani
belki yıllar yıllar sonra sahaflara düşecek bu okunmuş kitaplarım,
okuyanlara değişik bir duygu tattıracak. tıpkı zaman zaman benim
yaşadığıma benzer. " vay be demek 1978 börek günü hatırasıymış bu kitap." diyerek kısa bir ünlemle anacak. belki de hiç bir anlam ifade etmeyecek
okuyana. hatta görmeyecek bile notlarımı. lakin her şeye rağmen bir
börek ve pilav günü geleneği gibi yahut kurulmuş bir saat gibi ben not
ediyorum. ve çiziyorum takıldığım cümlelerin altını. belki yıllar sonra
okuyanla aynı cümleri çizeceğiz. ya da benim çizmediklerimi o çizecek.
yıllar sonra adını bilmediğim biri, adını bilmediği bir adamın altı
çizili kelimelerini okuyacak benden habersiz. tıpkı yıllardır buraya yazdığım satırları okuyan
çoğu tanımadığım insanın okuduğu gibi okuyacak yazarından ödünç aldığım
cümleleri. market reyonun aynı ürüne uzanır gibi uzanacağız aynı
cümlelere belki de. kim bilir?
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...