lakin az önce okuduğum bir haber beni daha çok sarstı! güya kadınlar çayı kahveye oranla daha yerel nasıl söylesem böyle daha avam buluyorlarmış. kahvenin statüsü daha yüksekmiş falan. önce inanmak istemedim. ama her zaman gittiğimiz çay bahçesinde benim her çay siparişime karşılık senin kahve söylemelerin aklıma gelince ağustosta kaynar sular döküldü başımdan aşağı. oysa yapısal sorunlarımız var sanıyordum. edebiyatımızın en nadide çekim ekleriyle birbirimize yakınlaşmış ama bizi ebediyete bağlayacak yapım ekini bir türlü bulamamıştık. sorun ne sende ne de bende değil tamamen yapısal derken benim sıfat tamlamalarına ve bağlaçlara, senin de dolaylı tümleçlere olan tutkunun bu aşkın katili olduğunu düşündüm hep. meğer çaydan bir sebeple beni terketmişsin, alacağın olsun sevgili, şimdi iki çay söylemez miyim her vakit gittiğimiz o çay bahçesinde. biri açık ve senin için...
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...