dün dolu yağdı bizim memlekete. nah böyle elim kadar. en sevdiğim arkadaşlarımı aradım. çünkü lanet olası trafikte canım çok sıkkındı. müzik kifayetsizdi. inanmadılar bana. abartıyorsun dediler. abartmıyordum. nah bu kadardı işte. evet geçmişte çok basit şeyleri abarttığım olmuştu ama bu sefer gerçekti. yalancı çoban muamelesi yaptılar o çılgın trafikte bana. felaket senaryolu amerikan filmlerinin içinde gibiydim. bu sefer akmayan sırf benim şeridim değil tüm otobandı. hatta hayat akmıyordu. hava kasvet sınırlarını çoktan aşmıştı. ardı ardına mavi-kırmızı flaşlar patlıyor, sanki yukarıda birileri fotoğrafımızı çekip instagramla uzay alemine yayıyordu. sonra da ibretlik halimizi eğlenerek yorumluyorlardı. beğendiklerini de işaretleyip kara deliğe atıyorlardı. model'in yalnızlık senfonisiyle uyandım. otomatik vitesli araba almakla bu şehri terk etme arasında çok önemli yol ayrımındaydım. fakat tüm yollar kapalıydı. ajanslar itidale davet ediyordu. hafız fırsatı kaçırmamıştı. tasviri şikayetini yineledi; "olm daha ne duruyoruz bu insan öğüten şehirde" dedi sanki bilmezmiş gibi. "haklısın" dedim geçiştirmek için ve ilave ettim "biliyor musun bugün elim kadar dolu yağdı bizim oraya." o da inanmadı. "hassiktir lan" dedi.
.
model - matem dolu cennet
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...