soğuktu. ama yağmur çiselemiyordu. iş günü, ikimiz de işi sallamıştık. nazım hikmet’te o şekerli kahve, ben şekersiz çay içiyorduk. etrafımız emekli öğretmenlerle çevriliydi. belki de bu yüzden alçak sesle konuşuyorduk. çocukluk travması. durduk yerde azar işitmeyelim, kafamıza tebeşir yemeyelim kaygısı. emin değilim, çok geçmiş gün şimdi. yıllar oldu hatta. ama soğuktu. yağmur yoktu. edip cansever’in en sevdiğim şiirini orada okuttu bana telefonundan. hasetten dişlerimi gıcırdattığımı sonradan yine ondan öğrendim. galiba böyle güzel yazabildiği için ortaya okkalı bir küfür de sallamışım. bunu da o söyledi. ama o gün başka bir şey daha söyledi. sohbetin en romantik anında “
bir gün beni bırakıp gideceksin biliyorum” dedi kendinden emin. her zaman böyleydi. en çok da bu öz güvenini seviyordum. oysa ben bilmiyordum gideceğimi. kendime çok kızdım orada. fakat belli de etmedim. suçu ona yıkmaya çalıştım. “
boş yere evham yapıyorsun” dedim. lakin beni benden iyi tanıyordu. viyana gibi kuşatılmıştım. “
huzursuz ruhun rahat durmayacak biliyorum. gideceksin” dedi. iş ciddiye biniyordu. savunma hattımı güçlendirdim. eflak ve boğdan beyliklerinden yardım istedim. konuyu dağıttım. emekli tarih öğretmenlerinin kendi aralarındaki muhabbetini canlandırdım. neşelendi. yüzü gülüyordu. fakat kalbi ağlıyordu. hissettim.
soğuktu, yağmur yağmıyordu ve o haklıydı.
.
waldeck - memories