acil girişinden girdim hastane bahçesine. poliklinik binasına kadar her şey normaldi. kuşlar yine cıvıl cıvıl. ağaçlar yapraklarıyla son veda konuşmalarını ve hala saz çalmaya çalışan ağustos böceklerine içeri girmeleri için son uyarılarını yapıyorlardı. rüzgar da en tatlı esintilerinden fragmanlar sunuyordu. ama işte polikliniğe girdiğim an sağlam insanı bile hasta eden o kokuyu duyumsadım. tüm iyi niyetlerimi hastane bahçesinde bıraktım. merdivenlerden üst kata çıktım ağır ağır. bir temizlik görevlisi, kucağına tepeleme doldurduğu, kocaman silindir şeklindeki üç adet kağıt havluyu taşıyordu. birini kafama düşürmesinden korktum. ama korktuğum başıma gelmedi. nihayet doktorumun katına ulaştım. yine çok erken gelmiştim. danışmadaki üç kız bir yandan kahvaltı yaparken bir yandan da günlük dedikodularına girizgah yapıyorlardı. onları dertleriyle baş başa bıraktım. az sayıda hastanın oturduğu muayene odasının önüne vardım. vaktim çoktu. önce midak sokağı’na devam edeyim istedim. olmadı. bu hastane kokusuyla aramda gerçekten hem kan hem doku uyuşmazlığı ve ayrıca şiddetli geçimsizlik vardı. kitabı çantama geri koydum. telefonumda yeni yaptığım 27 şarkılık listeyi açtım. kokuyu unuttum. hastaneyi, randevuyu.
yalnız seni düşündüm. sadece seni.
..
benden önceki hastalar pıtır pıtır çok çabuk muayene oldular. önceki iki hasta da gelmeyince on iki dakika erkenden girdim içeri.
“günaydın hocam” dedim. ilk buluşmamızın aksine doktorum dakikalarca beklemeden hatta ağzımdan son harf çıkmadan “günaydın” cevabını verdi. bonus olarak da bir gülümseme. git gide alışıyorduk birbirimize. bu üçüncü gelişimdi. her gelişimde ilişkimiz gibi hastalığımız da olumlu seyrediyordu. bir önceki değerlerime baktı. müspet manada başını salladı. “sonuçlar gayet güzel ama yine de iki seçenek var” dedi ve araya çok fazla latince katmadan, tane tane devam etti anlatmaya.
“hastalık tamamen geçebilir de ilaç takibi gerektirecek başka bir hastalığa da evrilebilir” dedi. artık nasıl baktıysam yüzüne (kuvvetle muhtemel küçük emrah bakışıydı) hemen açıklamaya koyuldu.
“lakin endişe edilecek hiç bir durum yok. hastalık seçme şansım olsa bunu seçerdim” dedi.
işte o an gözlerimin tarık akan bakışına kaydığını hissettim. hatta doktorum permalı sarı saçlarını şöyle bir geriye atınca tarık akan’dan iyice emin oldum. hemen toparlamaya çalıştım. şimdi hipokrat’ın önünde yapılacak iş, edilecek flört değildi bizimkisi. tövbe ettim oracıkta. adam gibi ilaçlarımı, tahlillerimi yazmasını bekledim. teşekkürü ettim. girişteki bonus gülümsememi alıp çıktım. kan tahlillerimi yaptırıp bahçeye indim. girerken bıraktığım iyi niyetlerimi aldım. hemen yanınızda yükselen evleri bir bir atladım. göğe baktım.
..
* turgut uyar göğe bakma durağı
..
* turgut uyar göğe bakma durağı