güzergah dışına çıktık. dar ve şekilsiz sokaklardan içimiz dışımıza vura vura geçtik. yollarından minibüs geçmesine alışık olmayan bir kaç mahalleli arkamızdan el hareketi yaparak söylendi. minibüsün içinde acaba yanlış dolmuşa mı bindim diye tedirgin davrananlarımız oldu. yetinmeyip bunu dillendirenler de oldu. “kaptan yelkenlideğirmen’den gitmiyor mu?” diye sordu orta yaşlı, kavruk, tıknaz bir adam.
hâki tişörtlü, saçsız, çember sakallı kaptanımız açıklama yapma ihtiyacı duydu.
“gidiyor sayın abim, pazar trafiğini geçmek için bu sokağa girdim.”
tıknaz abi ses etmedi bir daha. ses etmeyip pür dikkat konuşmaları dinleyen yanımdaki endişeli teyze derin bir nefes aldı. bir çocuk minibüsün önüne atladı. neyse ki çok hızlı değildik. yol bozuktu. biraz sarsıldık. az savrulduk. ama iyi yaptık. pazar sokağının ve dahi cuma akşamının çıldırtan trafiğini baypas ettik böylece. şoförü takdir ettim. çünkü hepsi cesaret etmiyor buna. güzergah dışında yaşanacak kazanın veya şikayetin cezası ağır. bir bedeli var yani. şoför bunu göze aldı. benim gözümde büyüdü. leyla ile mecnun’un ismail abisine benzeyen bu şoföre bir daha baktım. otuz yaşlarında. parmağında yüzük yok. elinde tespih, yüzünde bir bıkkınlık var. ışıklarda durduğunda gözlerini kısıp uzaklara bakıyor. diğerleri gibi yolcu kapma yarışında değil. belli ki vakit öldürüyor. beşiktaş sarıyer hattında ömür tüketiyor. yolculara karşı mesafeli. mecbur kalmadıkça konuşmuyor. ne çok ağır abi, ne de çok kaypak. parasını uzatamayanları sormuyor mesela iki dakikada bir. ama para üstü almayanları da merak etmiyor. kendi içinde bir denge kurmuş. ama hacıosman yokuşundan bir kurtulamamış hali dikiz aynasındaki gözlerinden okunuyor. belli ki şoförlükteki mahareti hayata sökmemiş. bir baypas da hayata çekememiş. ama eminim bir fırsatını kolluyor. o şansı bulur bulmaz da hayatın vitesini beşe takıp hayallerinin otobanında gaz kesmeden hedefine gidecek. gidemese bile bu yolda ölecek, beşiktaş sarıyer arasında müsait bir yerde değil. hayallerinin umutlarına değdiği bir yerde olacak bu by-pass. en mühimi o bunu biliyor. artık ben de biliyorum.
.
vitaa - sans regrets
tıknaz abi ses etmedi bir daha. ses etmeyip pür dikkat konuşmaları dinleyen yanımdaki endişeli teyze derin bir nefes aldı. bir çocuk minibüsün önüne atladı. neyse ki çok hızlı değildik. yol bozuktu. biraz sarsıldık. az savrulduk. ama iyi yaptık. pazar sokağının ve dahi cuma akşamının çıldırtan trafiğini baypas ettik böylece. şoförü takdir ettim. çünkü hepsi cesaret etmiyor buna. güzergah dışında yaşanacak kazanın veya şikayetin cezası ağır. bir bedeli var yani. şoför bunu göze aldı. benim gözümde büyüdü. leyla ile mecnun’un ismail abisine benzeyen bu şoföre bir daha baktım. otuz yaşlarında. parmağında yüzük yok. elinde tespih, yüzünde bir bıkkınlık var. ışıklarda durduğunda gözlerini kısıp uzaklara bakıyor. diğerleri gibi yolcu kapma yarışında değil. belli ki vakit öldürüyor. beşiktaş sarıyer hattında ömür tüketiyor. yolculara karşı mesafeli. mecbur kalmadıkça konuşmuyor. ne çok ağır abi, ne de çok kaypak. parasını uzatamayanları sormuyor mesela iki dakikada bir. ama para üstü almayanları da merak etmiyor. kendi içinde bir denge kurmuş. ama hacıosman yokuşundan bir kurtulamamış hali dikiz aynasındaki gözlerinden okunuyor. belli ki şoförlükteki mahareti hayata sökmemiş. bir baypas da hayata çekememiş. ama eminim bir fırsatını kolluyor. o şansı bulur bulmaz da hayatın vitesini beşe takıp hayallerinin otobanında gaz kesmeden hedefine gidecek. gidemese bile bu yolda ölecek, beşiktaş sarıyer arasında müsait bir yerde değil. hayallerinin umutlarına değdiği bir yerde olacak bu by-pass. en mühimi o bunu biliyor. artık ben de biliyorum.
.
vitaa - sans regrets