-bunu biliyorsun-
çünkü sen benim en güzel düşüncemsin
-bunu da biliyorsun-
hani durduk yerde, sebepsiz bir sevinç doğar ya insanın içine. işte sen içimdeki o sevinçsin müjgan.
-ama bak bunu bilmiyorsun-
sen yokken altını çizdiğim kitap cümlelerini yeniden okudum. bazı küçük notlar aldım. kuşlara biraz ekmek, biraz su verdim her sabah beşte. gündoğumunu izledim. ismini ve anlamını bilmeden sevdiğim şarkıları bir gün sana da dinletirim diye not ettim. hep sen yokken.
-bunu da bilmiyorsun-
haziranı böyle uzun, böyle rutubetli gördükten sonra eylülün senede 60 gün falan olmasını istiyor insan. ama sen yine de haziranda gel ben senede 365 gün hazirana razıyım müjgan. peki ya sen?
-bunu ikimiz de bilmiyoruz-
hiç ummadığı ama çok sevdiği birinden, hiç beklemediği bir zamanda ki mesela sabahın beş-sıfır-üçünde şöyle uzunca bir mektup, bir haber alsa ne çok sevinir insan. bir haziran sabahı diyorum ansızın çık gel müjgan?
-bunu da bilmiyoruz-
dört yanlış bir doğruyu götürürdü bizim zamanınızdaki üniversite sınavlarında. oysa hayat sınavında bir yanlış pek çok şeyi götürüyor müjgan. ama sen benim en güzel yanlışımsın!
-bu da böyle biline-