iki bin on iki yazından geriye kalan sadece hoş bir sadâ imiş sevgilim. biliyorum. bir tarafımı yırtsam da geri gelmeyecek, parçalasam da. o yaz hiç olmayacak. ama bana her şey o yazı hatırlatıyor şimdi balkonumda kuzeyli bir rüzgar beklerken. misal şu balkon güneşliğini o yaz istifa etmeden bir hafta önce şirketin arabası ile gidip çemberlitaş'tan almıştım. hiç aklımda yoktu. bilmem kaç yüzyılın afrika sıcakları gelecek demişti de ajanslar öyle almıştım. işin doğrusu biraz da tam karşımda başlamak üzere olan inşaatın çirkinliğini görmemek için almıştım. o dönem altı ayda bitirdiler inşaatı. şimdi ondan tam üç yaz sonra, hemen bitişiğine sekizer kattan iki apartman daha diktiler. sor bana ne çektim? sabah kargaları ile birlikte dört ay kafamı sikti ibneler. şu hayatta en nefret ettiğim iki şeyden birisi otobüsün ön kapısından inmeye çalışanlar diğeri; olur olmaz yer ve zamanda orantısız gürültü yapanlar. hep böyle olur. istemediğin otlar her daim burnumun dibinde biter. benim de öyle oldu. bilhassa ikibinonikiden sonra. işbu inşaat takırtılarını, sabah akşam, cumartesi pazar demeden kentsel dönüşüm orkestrası dinler gibi dinledik. peki müstehak mıydık? bilemiyorum. menteş'in dediği gibi ben her şeyi bilemem. kabasını bitirip sıvasına başlayacaklar bu ikiz kuleciklerin. tüm hazırlıklar o yönde. öyle ki, şimdi balkonda oturmuş, sevgili indila o buğulu sesiyle orta kulağımı "donz donz donz " diye severken ben işçilerin sıva yapmak için iskele kurmalarını izliyorum. ama öyle güvensiz çalışıyor ki otuz ila kırk yaş aralığındaki esmer usta. öyle yürekler ağızda. baret yok, kemer yok. sirk cambazı gibi demir iskelelerin üzerinde. başı dönse, dengesi bozulsa, -allah bilir ya- sekizinci kattan direk mezarlığa gidecek. biri ilkokul beşe giden en az üç çocugu yetim bırakacak. bir de gözü yaşlı eş arkasında. ne için? ekmek için. çoluk çocuğun geleceği için. öyle mi gerçekten? merak ediyorum. acaba hayata nereden bakıyor? hayalleri var mı? gerçekten yapmak istediği neydi bu hayatta? var mıydı bir tutkusu? yoksa atalarından öğrendiğini mi uyguluyor o da yüzyıllardır. bitirebilirsen bir kaç okul bitir, işe gir, önce askerlik sonra çocuk yap. başını sokacak bir ev, belki ikinci el ucuz araba. sonra çocuklar için bir ev daha. tabi ki ilk göz ağrını gidebildiği yere kadar okut. belki doktor, mühendis ya da öğretmen. mürüvetini de gördün mü tamamdır. belki darda kalmasınlar diye diğer çocuklara da birer ev sıkıştırdın mı dünyadaki misyonun tamamdır. bu mudur? peki ya sen esmer ustam peki ya sen? kendin için en son ne yaptın? eş-dost-hısım-akraba ne düşünür kaygısı taşımadan, sırf içinden öyle yapmak geldiği için davrandığın oldu mu?
ben en son ikibinonki yazında bir sürü borcum varken üstelik ve annem her gördüğünde "yine mi işten çıktın" sorgulaması yaparken "defter-i kebirinizin de, askeri hiyerarşinizin de canı cehenneme" dedim. sıkılmıştım çünkü. nefes alamıyordum. yaz geliyordu ve hayvan gibi çalışıyordum. ne için?kim ya da kimler için?....
istifa mektubuma cevaben "kabul ama hemen olmaz" dediler. sgk hastanesi gibi bir ay sonraya gün verdiler. "olur" dedim. bu arada üzerimdeki ağırlıkları devrettim geride kalanlara. tatil planı falan yaptım. bir de işte şu bej renkli brandayı aldım balkonuma.
evet işsizdim o yaz ama mutluydum. şimdi istediğim zaman gidip istediğim zaman geldiğim hani "özgür" olduğum yarım yamalak bir işim var. ama mutsuzum. çünkü ikibinonki yazı geri gelmeyecek. çünkü ikibinoniki yazında sen vardın. ben vardım. umut vardı. aşk vardı. parfümün dansı vardı. çünkü ikibinoniki yazı; en güzel yazımdı! adalar'a gitmiştim. fayton yerine bisiklete binmiştim. çünkü öyle demiştin. çok güzel yaz cümlelerin vardı. sanki benim kalbime giden yolun kelimelerden geçtiğini biliyormuş gibi. akıllı, uslu cümleler. kitaplar vardı sonra. ve balkon. hayatımın en büyük hediyesini unutmak mümkün mü? belki en iyi kitabım değil ama en değerli kitabım. sayende. ve karadeniz yolculuğumuz sonra. fiziken yanımda değildin belki ama önemli mi? hep senleydim ki ben. ne diyordu can yücel mesafelerle ilgili. evet, bunu da izahat vermeden hemen anladın. en çok da bu huyunu sevdim zaten. ikibinoki yazı diyorum sevgilim, geri gelmeyecek belki ama ruhu hala bu balkonda. sadece bunu bil istedim.