yaklaşık kırk dakika sonra güneş köşeyi dönüp burayı sıcaktan oturulmaz hale getirecek. en son böyle işsiz ama kaygısız bir şekilde ikibinoniki yazında oturmuştum bu balkona. öğleye kadar sokaktan gelip geçen insanları öğleden sonra da spartacus izlerdim dört bölüm üst üste. bugün değişen tek şey takvim yaprakları ve dizi isimleri. ama bu iyi mi yoksa kötü mü bilemedim şimdi. bildiğim bir sartre bulantısıyla kafka'nın dönüşümü arası gel-gitlerimin ve kayıtsızlığımın devam ettiği. şikayetçi miyim peki? belki biraz. lakin beni asıl yoran seçim yapmak zorunda hissetmem. neden? ama neden? bugün iki saat arayla gelen iki iş teklifini de kabul etmedim götüm kalkık bir şekilde. hayır reddetmenin dayanılmaz hafifliğinden keyif aldığımdan değil gerçekten istemediğim için kabul etmedim. ve sahile gittim. bir saat kadar denizi dinledim. ama hiç bir ipucu vermedi pezevenk. hakeza kuşlar da öyle. oysa bu hayatta en sevdiklerimdi. fakat hiç vaktim kalmadı bayım. bir seçim yapmalıyım. yoksa öleceğim. vallahi öleceğim!
.
son çalan şarkı : sezen aksu - kaçırıcam seni
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...