balık burcuydu. eroğlu oku dedi. sevdim, sen de seveceksin diye de ekledi hulusi efendi!
niye
burcunu söyledim ki şimdi. bilmem! belki yazar, tarz, karakterler
anlamında bağ kurdurmak için.
oysa ben kendim mesela akrep burcuyum.
okumamıştım. ilk fırsatta baktım eroğlu kitaplarına. kendini hemen
beğendirip aldırsın diye seveceğim bir iki cümle aradım. bulamadım.
almadım ve okumadım dolayısıyla. bir eksiklik var gibiydi sanki. belki de eksiklik
bendeydi. ben akrep o balık. renkler flu, zevkler siyaset meydanı hem.
yanlış zamanda bakıyor olabilirdim. misal milletin yıkıldığı behzat çe romanlarında da aynısı olmuştu ve pis moruğun notlarında bukowski'nin.
net ve kararlıydım hepsinde. almadım.
keşke dedim; hayatımın geri kalanı içinde aynı kararlıkta olabilsem.
duymadın mı?
peki o zaman şöyle söylemek lazım gelir; dexter morgan'nın tüm sezonlarını izlemekte kararlıyım. (ama peşinen söyleyim benim adamım angel batista) ve brazzaville-anabel
şarkısı ile şimdi ismini unuttuğum çok güzel bir fransızca şarkıyı
bayrak yapma niyetindeyim arabama. sonra belki uzun tatilde buraya çok
uzun bir yazı asmak. ömer faruk dönmez'in o hikayesini aramak belki.
gördüğün gibi ve aslında hepsi tırvırı. hızla geçip giden hayatın akışına dair en
ufak bir gerçek yok. peki geçip giden hayatı durdurmak bir filmi
durdurur gibi.
mümkün mü, geriye sarmak. mesela yirmisekizinci bölümüne dönmek
hayatının?
yok hayır vazgeçtim yirminci bölümü olsun. hayır hayır
ondokuz olsun.
anladın mı şimdi? ben uygulamalı olarak yeniden anladım.
seni bilmem ama. tekrar etmek istemiyorum. böyle de çirkinleşebiliyorum
işte haksız yargıların karşısında! çünkü bilmiyorsun. google efendi de
bilmiyor ne olduğunu. hayat istatistiklerdeki gibi değildir. filmlerde
ve kitaplardaki gibi hiç değil.
envanter tutmuş. en çok salı günleri ve
saat 08:00 ve 15:00 civarı ve ayın onuncu günlerinde yazmışım.
eee..sonuç?
hayat bu değildir google efendi. dünya da! aç gözünü seyret
tekrarı yok bunun demedik mi. dedik. bu arada siz genç bayan lütfen
satır aralarımdan çıkınız ve siz bayım lütfen aldığınız o cümleyi
yavaşca yerine bırakın. çok hassas cümleciklerdir onlar. sonuçta kimsenin
kırılmasını istemeyiz değil mi?
evet işte çayımız da geldi. itiraf
etmeliyim ki bu işyerinin en sevdiğim yanı. sıcak ve demli çayı. bazen de
kahvesi. gerisi laf-ı güzaf ve çekilecek gibi olmayan kilometrelerce
asfalt yolu. üstelik gıpgri. insan bi sarıya bir turuncuya boyar. dedik
ya renkler flu. ve hep koyu. sonuçta temmuz çok nemli ve netameli geçti. umarım ağustos çabuk biter de eylüle kavuşuruz bir an evvel. sanırım hepsi bu kadar.
çayımda bitti zaten. şimdi sessizce dağılalım lütfen.
.
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...