saat, 19: 57 kaptan motoru isitiyor
bizi bakırkoye goturecek otobus üç dakika sonra marmara denizine salinacak
avustralyanin genc sesini dinliyorum radyoda. tanımıyorum, spiker öyle diyor.
şarkıyla birlikte düşünceler de akmaya başlıyor zihnimde.
yoruluyorum!
bosluk bir sure. sanki pause tuşuma basılıyor. nasıl iyi geliyor.
ama her guzel sey gibi bu da fazla sürmüyor.
sonra iste gunluk telas yine. alinacaklar, verilecekler, yapilacaklar
hiz kesmeden hayata devam etmek lazım çünkü.
ama nasil bir hayat ¿
ozlemlerimizle, hayallerimizle birlikte dibe dogru giden
impasıbıl evet...
james blunt söyluyor çünkü şimdi.
yüzümün aydinlik olduguna aldanma güzelim icim galiba biraz karanlik hatta çok karanlık
ya da farkli
bence revolution dizisine bir bak istersen
ben de başta burun kivirmistim ama fena degil gibi
lost gibi biraz, flaşbekli falan
seversin diye dusundum
öyle işte...
beklemek
-
metro istasyonunun serin, derin ve loş ışığında gelecek treni bekliyoruz.
biraz uykulu. biraz düşünceli. biraz yalnız. ömrümüz diyorum zaten hep bir
şeyle...