sonra, köşede gölgede bir banka oturdum. etrafı izlemeye koyuldum. kendini
monaco prensesi sayan mağrur yürüyüşlüler ve sarı dolmuşlar başroldeydiler. yine işe yetişmeye çalışanlar, hayattan bezmişler, emekliler, emeksizler, köpeği mi gezdirdikleri yahut köpeğin mi onları gezdirdiği meçhul
insanlar ortalıktaydı. hava muhteşem. rüzgar da öyle. biliyordum ki iki saat sonra
buralar cehennem gibi yanacaktı ağustos ateşinde. sihirli bir değneğim olsa da zamanı
durdursam dedim içimden. değneğim yoktu. vaktim de. zira işe gitmem lazımdı ve
para kazanmam. bense burada aylaklık yapıyordum. içimde şöyle bir
kabarıklık oldu. tüm benliğimi sardı. midem bulandı. sıkıntı aynı. bulantı
aynı. hep aynı. düşün bak aynı. oku oku aynı. hatta izlerken de aynı. değişen hiç bir şey yok doktor. yaz çiz yine aynı. hep aynı o yüzden. kararımı
verdim gitmeliyim dedim. gitmeliyim.
ama nereye?
henüz bilmiyorum. ama bir
yer bulunur elbet.
elveda çocuk. elveda.
nokta
.